Posts tagged ‘Mutluluk’

Y Nesli- Yaşamın Anlamını Bulanlar

Anlam Bulmak mı Mutlu Olmak mı?

tumblr_moubk7dHdP1ste7qoo1_500

Emily Esfahani Smith’in “The Atlantic’de yazdığı makale (There’s More to Life Than Being Happy) şu an Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu süreçte bana çok anlamlı geldi. Yeni neslin mutsuz, huzursuz, sıkılan, söylenen hallerinin yanısıra nasıl olup da bu kadar coşkulu ve kararlı olduklarını anlamama yardımcı oldu.

Yazısında Avusturya’lı psikiyatrist ve nörolog Victor Frankl’den bahsetmekte. Dr.Frankl kendi deneyimlerinden yola çıkarak mutlu olmaktan daha çok yaşam içinde anlam bulmanın kişiyi hayatta kalmaya motive ettiğini gözlemlemiş.

Hikayesinin en etkilendiğim kısmı 1941 yılında yahudilerin Nazi kamplarına alındığını ve öncelikle yaşlılardan başlandığını bildiğinden, kendi anne babasını bir nazi kampına terk etmenin vicdani ağırlığından ve ne kadar süreceği belli olmayan bu süreçte onları yalnız bırakmak istemediğinden henüz çok yeni evli olmasına rağmen Amerika vatandaşlığına başvurusu onaylandığı halde bu fırsatı itmesi oldu.

1946 da kamptaki 9 günü yazdığı “Man’s Search for Meaning” (İnsanın Anlam Arayışı) isimli kitabında, kampta yaşamak için bir amaçları olanların (varolşularının sorumluluğunu taşıyanların) yapılanlara daha çok direnebildiğini, katlanabildiğini gözlemlediğini yazmış. 3 yıl sonra kamp dağıtıldığına hamile karısı dahil tüm aile bireylerini kaybetmiş olan Dr.Frankl bu kitabında “anlam”ın mutluluktan daha büyük önemi olduğuna dikkat çekmiş.

“Eğer yaşamda bir anlam varsa, o halde çile çekmenin de bir anlamı olmalı.”

Amerikan kültüründe mutluluk peşinde koşulduğunu nerdeyse bunun için emir alındığını; oysa mutluluğun bir sonuç olduğunu; bunu için de önce yaşamın bir anlamının bulunması gerektiğinin altını çizmiş.

“Mutlu olmak için bir neden gerek!”

Bu alanda yapılan bir araştırmada ortaya çıkan sonuç çarpıcı:

Kişiler, amaç edindikleri, yaşamın anlamı olduğunu düşündükleri şey için acı çekmeyi, o amaca giden yolda bir sürü zorlukla mücadele etmekteyi kendilerine zul görmüyorlar. O süreçte mutsuz olmak onlar için önemli değil.

Birilerine birşeyler yapıyor-veriyor olmak kişiye hayatı “anlam” lı kılıyor ve onu “sonuç” ta mutlu ediyor.

Araştırmanın en önemli sonucu şöyle;

Mutluluk geçici bir durum.
Anlam ise süregiden.

Mutluluğu kovalamak mutluluğu engelleyen şeyin ta kendisi oluyor.

fotoğraf copy 2
Türkiye’deki Y nesli anlamı biliyor, bize de hatırlattı.
Mutluluk başlığı altında sahip olduğumuz şeylere odaklanmaktan, biraz daha alışverişten, biraz daha para kazanmaktan, günlük işlerle uğraşmaktan dikkatimizi bu anlama çekti.

Şimdi neyse bu yolda rastlanacak, başedilecek; mutluluk için değil yaşamlarının anlamı için vazgeçmeyecekler.

Size kocaman bir teşekkür borçluyuz.

Temmuz 10, 2013 at 8:14 pm Yorum bırakın

Life Time Happiness; Make It To Go Please

Can Karaburcak-9.12.12

Can one be happy for a lifetime?

images

This is not what I have experienced till now. Although I have searched and hoped to be happy in most of the time, it was really not possible for me to sustain.

As a teenager, I was able to  “consume” my time as I like during most of the summer vacations. Back  then I had no fear to lose, to make a wrong decision, or to fall in love, even with an inappropriate guy. Everything was fun and could be “reset”.

What happened in between? Got ruled out by society? Yes, only because I wanted to.  I bought and  internalized their ideas that restricted my vision and spontaneity.

As I was walking by the glamorous  Bosphorus  the other morning at 7.00 am, I checked out the great buildings along the seaside. No one yet was awake in most of the apartments. They are few of the blessed citizens for they live in such a district in İstanbul. I wonder if they still enjoy their  perfect view and are aware of this privilege. Are they happy against all odds? I can only guess the answer.

Some people are birth given happy. If you are not one of them, then you know that you experience happiness only during some intervals of your life. It is wise that you should get the most out of it as if you are having your best meal. You should eat it with small bites, swallow it slowly and enjoy the whole meal as you take your time.

For me, as I sense life as a road to ride; I prefer to ride my car  at the right gear.

There are times I let go of the gear and still enjoy the speed and the course. I fuel up happiness when it lacks and go along the journey until I consume it all over again. I get into a drive and simply ask for any happiness  for the next stage of the road. The quality and the quantity may differ, it is all acceptable.  There is no such thing like  “Life time happiness” to buy. It is not even produced.

When I get my   “new set of happiness to go”   I am always ready to sing along with Chris Rea  as change his lyrics to “Road To Heaven”.

Aralık 8, 2012 at 11:05 pm Yorum bırakın

YolunAçık Yaratıcı Yolculuk Semineri

YolunAçık

Coaching House Yaratıcı Yolculuk Semineri

Önümüze açılan yollar arasından yaptığımız seçimlerle  bugünümüze ulaştık.

Peki yolculuğumuzun devamında neler olacak sizce?

Coaching House olarak, kendi yolculuğumuza çıkmak için farkındalık ve istekle hazırlandığımızda yolumuzun açık olduğunu biliyoruz.

Şimdi de merak ediyor ve size soruyoruz;

  • Çıkmayı çok istediğiniz ancak tam da adını koyamadığınız,
  • Hep çıkmaya niyet edip de ertelemek için bahaneler bulduğunuz,
  • Veya şimdi üzerinde olduğunuz ve yönünü değiştirmek istediğiniz o yola;

Bir fırsat yaratıp doya doya bakabilmek,

İnce ince planlayıp, koordinatlarını yaşam haritanızda belirlemek

Ve yolunuzu bu defa farkındalıkla ve kararlılıkla tekrar seçebilmek

İster miydiniz, cesaret eder miydiniz, keyif  alır mıydınız?

 

Yanıtınız “EVET” ise kendi yolculuğunuzu planlamaya şimdiden hoş geldiniz:-)

 

 

Dışarıya bakan rüya görür, içeriye bakan uyanır. Carl G. Jung

“YolunAçık” programını, kendi yolculuğunu tasarlamak ve yola çıkmak isteyenler için oluşturduk.

Yeni program için mutfağa girdiğimizde kendimize sorduğumuz ilk soru “Yaşamdan nasıl daha keyif alabiliriz?” oldu. “İşten ve sosyal hayattan başlayıp kendi içimize nasıl bir yolculuk tasarlayabiliriz?” diye düşünmeye ve hayal kurmaya devam ettik. Sonrasında kendimize biz nasıl bir program olsa koşa koşa katılmak isteriz diye sorduk.

Öyle bir program olmalı ki;

  • Çok değerli farkındalık sahneleri deneyimleyebilelim,
  • İçinde bilgi olsun, ancak konuşarak, dinleyerek, sessiz kalarak, görerek,bakarak, dokunarak,hissederek,keyif alarak öğrenelim,
  • Sadece öğrenmekle de kalmayalım, sonrasında yaşamımıza taşıyabilelim,
  • Kendimizin; deneyimlemek, olmak istediğimiz halimizle tanışalım,
  • Çevremizdekiler  bu program sonrası  mutluluğumuzu farketsinler, onlara da yansısın,
  • Daha önce katıldığımız hiç bir eğitime/ seminere/ atölye çalışmasına benzememek gibi bir iddiası da olsun.

Sonrasında çok çalıştık, okuduk, sorduk, soruşturduk, düşündük, yazdık, çizdik, sildik, ince ince dokuduk ve sizlerle paylaşmaya hazır yepyeni üç modül oluşturduk;

                                   1. Modül:  Farkındalık

                                   2.Modül:  Gelişim

                                   3.Modül:  Değişim

 

Neden YOLa  Çıkıyoruz?

Koçluk yaklaşımıyla oluşturulan üç modülün sonunda;

  • Yaşamın bütününe daha gülümsüyerek bakmak,
  • Profesyonel, sosyal ve özel yaşamdan daha keyif almak,
  • Kendi yolculuğumuzun rotasını kendimiz çizmek için adım atmış ve detaylı bir plan yapmış olacağız.

Olacaksınız yerine olacağız diyoruz, çünkü iletişimin çok yönlü olduğu bir programa sizleri davet ediyoruz. Sadece bir bilen, öğreten ve öğrenenler yerine, açık ve keyifli paylaşımlarla hep birlikte zenginleşeceğimiz, büyüyeceğimiz, büyüleneceğimiz bir yolculuk tasarladık. Sürpriz konuklar, hikayeler, uygulamalarla yeni renkler yeni rotalar keşfedecek olmanın heyecanını yaşıyoruz.

Siz de kendinizi ve olmak isteyeceğiniz versiyonunuzu keşfetmek istiyorsanız sizinle  yol arkadaşı olmak istiyoruz.

 

                        Bizler düşlerin malzemesiyiz.  W.Shakespeare

Birinci Modül: Farkındalık

Hadi “Yolumuz”a bakalım:-)

Devam eden iki modüle temel oluşturacak ilk modülde özetle duygular, düşünceler ve davranışlar arasındaki ilişkiyi deneyimleyeceğiz.

Bireysel farkındalık ile gerçek anlamda tanışmak, anda kalmayı, akışta olmanın keyfini tatmayı konuşacağız, dinleyeceğiz, anlayacağız ve deneyimleyeceğiz. Böylece hem kendi yaratıcı potansiyelimizle tanışacak, hem de yanıt aradığımız alana yönelik farklı bakış açılarını değerlendirebileceğiz.

Farklı bakış açıları derken kendimiz kaynaklı keyifli deneyimlerin yanısıra, hayal kahramanları, bilim insanları veya antik çağdan  konuklar da davet edeceğiz.

İkinci Modül: Gelişim

Yolculuk nereye bilirsen

 “Yol Açık”

Yolun açık olduğunu bize hatırlatacak kıvılcımı büyütmeye başladığımız Gelişim Modülünde yeni zihinsel alışkanlıklar geliştirmek üzere olası tüm detayları ile yaratıcı yolculuğumuzu tasarlayacağız.

Önce tüm farkındalığımızla yaşamamızın farklı alanlarında nasıl bir başarı/ mutluluk hikayesi yazmak istediğimize karar vereceğiz.

Hikayemizi farklı iç seslerimizden dinleyeceğiz, sonrasında onu nasıl yaşayacağımıza karar vereceğiz. Fon müziğinden, dekor seçimine kadar çekim setini tasarlayacağız. Farklı sahnelerde baş rolü kimlerle paylaşacağımıza, yardımcı rollerde kimleri görmek istediğimize karar vereceğiz.

Nasıl bir yolculuk hikayesini canlandırmak istersiniz? Pembe romantik bir film mi, yoksa bol adrenalinli bir macera filmi mi? Siz karar vereceksiniz

Üçüncü Modül: Değişim

Çantaları hazırlıyoruz: Hadi artık “Yola Çık”

Artık çantamızı hazırlıyoruz. Yolda yanımıza neler almak istiyoruz? Hem tüm ihtiyaçlarımızı karşılaya

cak, hem de hafif bir çanta hazırlamak mümkün mü?

Nereye gidersek gidelim, hep bizimle olacak değerlerimizi nasıl yaşayacağımızı bu modülde konuşacağız ve uygulama adımlarını deneyimleyeceğiz. Başka bir ifadeyle kendimizin en iyi hali olmanın tadını çıkarmaya başlayacağız.

Kendimizle olan ilişkimizden başlayarak, profesyonel,sosyal ve özel yaşamda sade, sakin ve içten halimizi resmedeceğiz.

 

 Güle Güle:)

“YOLuna ÇIK,  çünkü  YOLun AÇIK”  

 

 

 YolunAçık için notlar;

 

Farkındalık, Gelişim ve Değişim’in keyifli olduğu kadar zorlu bir süreç olduğunu biliyoruz. Bu nedenle yolun başındaki yüksek motivasyonunuzu korumak ve  daha da canlandırmak için sizleri yol arkadaşlarınızla biraraya getirmeyi öneriyoruz. Özellikle de çıkılacak bir yolunuzun olduğunu ve yolunuzun açık olduğunu duymanın çok değerli olduğu  dönüm noktalarında:-)

İlk modül: Farkındalık

Tarihler: (Toplam 18,5 sat)

04 Ekim 2012 Perşembe    (19:00-21:30)

05 Ekim 2012 Cuma           (09:30-17:30)

06 Ekim  2012 Cumartesi  (09:30-17:30)

Yer: İstanbul/Avrupa Yakası (Daha sonra yer bilgisi netleştirilecektir)

Katılım Bedeli : 550 TL +KDV

31 Temmuz’a kadar  yapılacak ödemelerinizde % 30 indirim

31 Ağustos’a kadar   yapılacak ödemelerinizde % 20 indirim

15 Eylül’e kadar  yapılacak ödemelerinizde       %10  indirim

Sorularınız için info@coachinghouse.com.tr adresinden bize ulaşabilirsiniz.

Websitemizdeki kayıt formunu doldurarak programa başvurabilirsiniz.

  

 

Haziran 17, 2012 at 2:06 pm Yorum bırakın

“NEDEN”İ olan, “NASIL”a katlanır. Nietzche


İşte tam da bu yüzden, koçluk nedenler için nasıl sorularının cevabını aratmıyor mu?  16 trilyonluk nerolojik yol ve dolayısıyla seçeneğe ulaşmak için neokortekse farkındalıkla çıkabilmek  için ne bekliyoruz ki? Öylesine basit ki esasen, tek bir sözcük, cisim, geçmişte bunu yapabildiğimize dair pozitif bir anıyı canlandırma ile bu mümkün olabiliyor.

Bugün Bebek şenliğine geç de olsa gidebildim. Cumartesi ve pazar gün boyu topuklu ayakkabılarda kalan ben, bir de Arnavutköy’den Bebek’e kadar yürüyünce, artık sızlamanın ötesine geçmişti ağrılarım. Derken nefis bir  müzik kulaklarıma ulaştı. Ne güzel çalıyordu grup ve ne güzeldi ortam. Kalabalıktı çok, herkes ellerinde birası, sallanıp duruyordu.  Müzik ile ben de çoştum, tam da o anın keyfini çıkarttım, ne geçmiş ne gelecek hiç ama hiç düşünmedim.

Sesleri farketmek ve tasniflemek benim için elimde olmadan yapageldiğim bir alışkanlık. İşitsel ağırlıklı bir program var içimde. Ses tonu beni rahatsız eden kişilerden örneğin mümkünse uzaklaşırım. İşim gereği birarada olmam gerekiyorsa, onların farklı güçlü özelliklerine odaklanıp, seslere olan odağımı kaydırırım.  Neden burda bu insanlayım demek yerine, nasıl bu insanla keyif alarak kalabilirim diye düşünürüm. Birebir buluşmaları,  aynı anda konuşan bir sürü kişili ortamlara, tercih ederim.

Bir süredir Algı Yönetimi eğitimi için gruplarla biraraya geliyoruz. Her grubun dinamiği tabii ki bir diğerinden farklı oluyor. Kiminin enerjisi çok yüksek, kimi çok analitik, sorgulayıcı, kimi meraklı ve yeni birşeyler denemeye hevesli. Biz hep bol bol soruyoruz. “Nasıl bir sonuç elde etmeyi hayal ediyorsun? Bu sonuca nasıl ulaşabilirsin? Daha farklı ne yapmak istersin?” diye

Nasıl oluyor da içerik ve örnekler aynı olmasına rağmen, farklı farklı çıktılar, atılacak eylem adımları notları çıkıyor her defasında hayranlıkla seyrediyorum, notlar alıyorum. “Algı” gerçekten de herşey. Herkes kendi için özel olanı farkediyor ve seçiyor.

Gelecekte “mutlu” olmak adına kendileri için birşeyleri farklılaştırmak isteyen katılımcılar hemen nasıl yapabileceklerinin ipuçlarını almaya odaklanıyor. Bir kısmı da gerçekten neden bu böyle diye sorgulama kısmında takılıyor ve bir türlü nasıl yapabileceği sorularını uzunca bir süre duyamıyor.

Benim içimdeki mutluluğu artırmaya yönelik nasıl soruma cevabım;  “yeniden müziği daha aktif hayatına sokmalıyım” oldu. Aktiften kastım esasen basitçe uyanır uyanmaz bir keyifli cd yi çalmak, veya digitürkün müzik kanallarından birine ulaşmak.

Komşulara ayıp olmasın diye bunu yapmaktan hep vazgeçiyordum. Seslere duyarlı olduğum için, saat 23 den sonra TV yi bile kulaklıkla izleyen biri olarak, sabahın köründe de müzik açmıyordum. Hem de kaç senedir.

Bu kış Ankara’da iş için gittikçe evinde kalma fırsatı bulabildiğim bir arkadaşım, benim yüzümden sabah alışkanlığı olan TV haberlerini seyretmeyi terketmek zorunda kalmıştı. Sabah sabah felaket haberlerini savaşçı ses tonuyla sunan spikerleri duyarak güne başlamaya kesinlikle itiraz etmiştim de onun yerine bir müzik kanalına geçmeyi düşünememiştim.

Acaba sizlerin bunca basit farketmediği, ertelediği neleri vardır? Sadece tek birşeyi değiştirmek, kocaman bir sonuç üretebilir. Bu pazartesi benim için böyle başlıyor: Money for nothing/Dire Straits

Can Karaburçak

Haziran 10, 2012 at 11:47 pm Yorum bırakın

Beş Keşke

ImageGenellikle pişmanlık ifadelerinin yapılan bir şeyler sonrasında geldiğini düşünürüz. Ancak yap(a)madıklarımız, keşkelerimiz çoğu zaman daha kocaman pişmanlık cümlelerine dönüşebilir.

Paulo Coelho blogunda dün Bonnie Ware’nin yaşamda yapamadıklarımızı ve pişmanlıklarımızı anlattığı bir yazısının özetini paylaşmış. O yazıdan bende kalan notları yazmak istedim bugün.

Bonnie Ware Uzun yıllardan bu yana palyatif bakım ile ilgili çalışıyor ve genellikle hastalarının yaşamlarının son üç ile on iki haftalarında onlarla birlikte oluyor. Hayatlarının bu son günlerinde onlara yaşamlarındaki pişmanlıkları, keşkeleri sorduğunda en sık karşılaştığı yanıtlar işte böyle…

1. Keşke başkalarının benden beklediği yaşam yerine, gerçek beni yaşayacak cesaretim olsaydı.

Bu cümle ile ilgili kaç yaşından sonra bir şeyler yapmaya başlıyoruz gerçekten şaşırtıcı. Okul, iş, evlilik, ev taksitleri, çocukların okulu gibi gibi hepimizde neredeyse aynı olan bir liste ve yanında “aslında ben…. “ diye başlayan cümlelerimiz.

2. Keşfe bu kadar çok çalışmasaydım.

Kimin sözüydü hatırlamıyorum. “Kimse ölüm döşeğinde keşke daha fazla çalışmış olsaydım demeyecek” gibi bir cümleydi sanırım. Çalışmak üretmek, kendini gerçekleştirebilmek adına müthiş bir hediye bana göre. Ancak yine de ne için çalıştığımızı unutacak kadar çok çalışabiliyoruz. Ne kadar verimli çalışıyoruz? Ya da dolu dolu çalıştığımız bir günün sonrasında sevdiklerimize nasıl yaklaşıyoruz?

3. Keşke duygularımı ifade edecek cesaretim olsaydı.

Duygularımızı pembe olanları ve olmayanları nasıl paylaşıyoruz? Ne kadarını kendi varsayım kazalarımızla birlikte içimizde yaşıyoruz? Sonrasında tuzsuz ve mekanik olmayı nasıl beceriyoruz?

4. Keşke arkadaşlarımla daha sık birlikte olsaydım.

Şükür Facebook var da tüm eski okul arkadaşlarımıza kavuştuk. Yine de arkadaşlıklarımızı ne kadar sanal ne kadar gerçek yaşıyoruz?

5. Keşke daha çok mutlu olmayı seçseydim.

Benim en sevdiğim keşke ifadesi bu oldu. Mutlu olmanın kendi seçimimiz olduğunu hatırlamak ne kadar değerli bir dönüm noktası. “Ne istiyorum?” sorusunu bu yüzden çok seviyorum.

Mine Kobal Ok

Mayıs 5, 2012 at 7:06 pm Yorum bırakın

Sizin Hikayeniz

Sürekli hikaye anlatıyoruz.

Kendimizle ilgili, işimizle ilgili, geçen tatilde nereye gittiğimiz ya da son izlediğimiz filmle ilgili. Bazen hikayadeki kahraman olduğumuzu hatırlıyoruz, bazen unutuyoruz. Bazen büyük bir şevkle doya doya, gözlerimiz parlayarak anlatıyoruz, bazen de altın olan sükuttan cesaret alarak anlaşılmayı bekliyoruz.

Sizin işinizle ilgili hikayeniz nasıl?

Macera dolu bir kahramanlık öyküsü mü? Umut dolu bir girişimcilik öyküsü mü? Ya da kendi kelimelerinizle nasıl bir hikaye anlatıyorsunuz?

Şimdi de zor soru hikayenizden ne kadar mutlusunuz?

Hikayeniz Size neler düşündürüyor? Hikayeniz Size neler hissetiriyor?

Bu soruların yanıtları üzerinde düşünüp taşınmak, biraz tartmak sonra da tekrar çalışmak gerekiyor. Kendi hikayemizin sorumluluğunu almak o kadar da kolay değil. Bir şekilde keyif alacağımız, biraz da bizi zorlayacak bir hikaye için odaklanmak gerektiğini düşünüyorum. Sihirli koçluk sorusu “Ne istiyorum?” buarada da başlangıç noktası oluyor. Bu sorunun devamında “ama”, “keşke” ile başlayan ve olumsuz devam eden akredite bahanelerimiz varsa, biraz daha derine inildiğinde kendimizi kısıtlayan bir “ya da” anlayışıyla karşılaşma olasılığımız çok yüksek. Aynı hikayeyi koçluk çalışmasıyla 360 derecede değerlendirdiğimizde, “ya da” ile başlayan cümlelerin yerini “ve” ile zenginleşen ifadeler almaya başlıyor. Koçluk, hikayenin devamını kendimizin yazacağını bize hatırlatan, devamında da kağıdı kalemi elimize almamızı sağlayan güçlü bir araç.

Siz hikayenizin devamını nasıl yazmak istiyorsunuz?

Mine Kobal Ok

 

Ocak 16, 2012 at 4:29 pm Yorum bırakın

İsim- Şehir Oynama Zamanı

Sabah Uğur’un bir tweet cümlesiyle bu yazı oluştu. Nergis kokusu, anneciğim ve İzmir:-)

Nergis kokusu, fırından yeni çıkmış poğaça kokusu ya da akşamüstü çay saati keki kokusu, insanı geçmişe annesine, kendini ait hissettiği yere, memleketine, özlediklerine götürür. Farkındalıkla o kokuyu yakalayabilmiş olmak, aslında yaşadığımızı anlatan şanslı anlardan biri. Uğur iyi ki bugün o anı yakalamış, iyi ki paylaşmış.

Nergis kokusundan yola çıkarak Rita Carter’ın Multiplicity: The New Science of Personality kitabıyla devam etmek istiyorum. Rita Carter genetik yapımızın ilişki kurmaya programlandığı söylediği bu kitabında birlikte olduğumuz kişilerin, sıkıkla bulunduğumuz ortamların kişiliğimiz üzerindeki etkisini anlatır.

Carter, çevre koşullarımızın değişimi ile paralel zaman içerisinde kişiliğimizin de değiştiğini söyler. Kendi web sayfasında (www.ritacarter.co.uk) konu ile ilgili tadımlık bir anket de paylaşan Carter’ın yöneltiği sorulardan bazıları şöyle;

-Daha önce heyecan ve hevesle başlamış olduğunuz bir hobiniz bugün Size sıkıcı geliyor mu? İçinde takı tasarımı, model uçak, mum yapımı, ahşap boyama ya da küçük marangozluk denemeleri geçen yanıtlar hepimize tanıdık geliyor.

-Zaman içerisinde el yazınız değişti mi? Bu soru yeni nesil için çok da anlamlı olmayabilir:-)

– Hatıralarınız bazen Size bir film sahnesi gibi mi geliyor? Gerçekten yaşadınız mı diye bir daha düşünüyor musunuz? Bu soruyu çok sevdim.

-Kendi kendinize konuşur musunuz? Bu soruyu da bağımsız bir kaynaktan okuyor olmak iyi geldi.

-Yurt dışına çıktığınızda yabancı diliniz Sizi şaşırtacak kadar iyi mi oluyor?

Rita Carter bu sorulardan yola çıkarak çoğumuzun kişiliğinin zaman içinde çevremizle kurduğumuz ilişki sonucunda değişebildiğini söylüyor.  Bu yaklaşım üzerinde biraz düşündükten sonra onaylayabileceğiniz bir cümle. Şöyle bir düşünün;

Bazı insanlar vardır, onlarla ne zaman bir araya gelseniz Size kendinizi iyi hissettirler. O gün tüm Murphy yasaları anlaşıp Sizi bulmuş olsada, o insanlar Size iyi gelir. Onların yanından ayrıldığınızda kendinizi yenilenmiş, enerjik, coşkulu ya da huzurlu hissedersiniz. Sizi üzen veya kıran her neyse artık küçücük kalmıştır.

Ya da bazı yerler vardır, ne zaman orada olsanız kendinizi iyi hissedersiniz. Belki çocukluk hatıralarınız orada olduğu için, belki de çocukluktan kalan nefis çiçek kokularınız Sizi beklediği için, o yerler Size hep iyi gelir. Hatta gitmeden sadece o yeri düşünmek bile Sizi sakinleştirecek o derin nefesi almanıza yardımcı olur.

Nasıl bir Siz olmak istiyorsunuz? Bir an için tüm zorunluluklardan sıyrıldığınızı düşünün ve devamında aşağıdaki sorulara bir göz atın.

-Ruhunuza kimler iyi geliyor?

-Nerede olmak Size iyi geliyor?

-Hangi koku Size huzur veriyor?

-Hangi yemek Size mutluluğu hatırlatıyor?

Şimdi İsim Şehir oynama zamanı:-)

Mine Kobal Ok

Ocak 9, 2012 at 4:05 pm 1 yorum


Yeni gönderimlerden haberdar olmak için e-posta adresiniz

Diğer 86 aboneye katılın