Posts tagged ‘Motivasyon’

Motivasyon İçin Küçük Bir İpucu

Untitled“Çok önemli potansiyel bir müşteriniz ile görüşmeniz var, hedeflerinizi tutturmanız bu görüşmeye bağlı. Arka plan bilgisini zenginleştirirsem; sektörde deneyim süreniz gerçekten uzun, teknik bilginiz de gayet iyi. Hangi soruları sormanız gerektiğini görüşmeyi nasıl şekillendirmeniz gerektiğine ilişkin tüm altyapıya sahipsiniz. Bununla birlikte adını da tam koyamadığınız bir şeyler içinizi kemiriyor, tırmalıyor işte. Tanıdık bir huzursuzluk hali. Kendi kendinize pek de pembe cümleler kuramıyorsunuz. Nedenini sormayın, somut bir gerekçe yok çünkü.”

Bu bir gerçek koçluk görüşmesi hikayesi. Evde denemek isterseniz satış yerine sunum öncesi performans kaygısı ya da mülakat öncesi gerginlik de diyebilirsiniz.

Böyle bir konu koçluk odağı olduğunda, kişinin kendisiyle yaptığı sessiz konuşmaların sesini biraz yükseltmek genellikle iyi geliyor.

Üç alternatif ile karşılaşabiliyoruz bu durumda.

Olumsuz İç Sesler:

“Eyvah olmayacak galiba”

“Keşke bugün olmasaydı bu görüşme, sabahtan beri her şey ters gidiyor zaten”

Bir aksilik olmazsa pek işe yaramıyorlar. Kendini gerçekleştiren kehanet tadında haklı çıkma olasılıkları çok yüksek bile olabiliyor.

Olumlu İç Sesler:

“Çok iyi geçecek”

“Sana bayılacaklar, senden çok etkilenecekler” Hatta “Bu kadar zamandır neredeydin? diye çıkışacaklar” Duymak her ne kadar iyi gelse de, yüksek motivasyon adına bir çok kişisel gelişim yazısında reçete edilse de, gerçek hayatta ne kadar işe yaradıklarını uzun uzun tartışabiliriz.

Ve Meraklı Sorular:

“Yeni bir müşteri yaratabilecek misin?”

“Seninle birlikte çalışmak neden onlar için en iyi karar olacak?”

“Senin/ kurumun/ teklifin hakkında ne düşünmelerini istiyorsun?”

“Senin / kurumun/ teklifin hakkında ne hissetmelerini istiyorsun?”

“Senin / kurumun/ teklifin hakkında ne yapmalarını istiyorsun?”

“Olası itirazları nasıl fırsata dönüştüreceksin?

“Bu görüşme bir şekilde istediğin gibi ilerlemezse, B-Planında neler var?”

Soru sorduğumuzda yanıt da üretmeye başlıyoruz. Böylece sadece iyi temenni cümlelerinin ötesine de geçebiliyoruz. Kendimizle yaptığımız konuşma bir diyaloga dönüşüyor. Ve böylece paradigma da değişiyor. Dışarıdan gelen olumlu bir temenni cümlesi duymak yerine, ardındaki değere ulaşabileceğimiz bir yolu keşfediyoruz.

Koçluk görüşmesi sonrasında arka cep notu: “Sen aslansın, bir tanesin” cümlelerinin ötesinde bir kendimizle diyalog başlatacak sorular çok daha fazla işe yarıyor. Evde deneyebilirsiniz:-)

Mine Kobal Ok, ACC

Ocak 8, 2013 at 7:45 pm Yorum bırakın

My Fair Lady

“Kıbrıslı heykeltıraş Pygmalion kusursuz bir kadın heykeli yapmaya çalışır. Fildişinden yaptığı bu eser o kadar muhteşem olur ki, kendi serine aşık olur Pygmalion. Ama Galatea ismini verdiği heykel onun aşkına karşılık veremediğinden, o da da Venüs’e yalvarmaya başlar. Sonunda Venüs adamın dileğini yerine getirir ve Galatea ile Pygmalion birlikte çok mutlu bir hayat sürerler.”

Bu romantik mitolojik hikayeden pek etkilenen Bernard Shaw “Pygmalion” oyununu yazar. Daha sonraki yıllarda (1964) My Fair Lady adıyla sinemaya uyarlanan Audrey Hepburn’un başrolde oynadığı öykü hepimize tanıdık gelecektir.

“Profesör Higgins yağmurlu bir gecede Londra’da  opera çıkışında muzip, hırçın ve berbat bir aksanla argo konuşan çiçek satan Eliza Doolittle’a rastlar. Higgins kendisi gibi dil bilimci yakın arkadaşı ile bahse girer, bahis konusu çiçekçi  kızın bir hanımefendiye dönüşmesidir. Filmin unutulmayan cümlesi ise Eliza’nın profesörün arkadaşı ile arasında geçen konuşmada yer alır: “Bir hanımefendi ile çiçekçi kız arasındaki fark nasıl davrandıkları değil, onlara karşı nasıl davranıldığıdır. Profesör bana çiçekçi kız gibi davranıyor, ancak sen bana bir leydi olduğumu hissettiriyorsun.”

Düşüncelerimiz, davranışlarımız ve kaderimiz arasındaki ilişki de böyle çalışıyor. Kehanetler de kendilerini doğruluyor. Kendimizi neye inandırdığımız, nasıl hissettiğimiz, nasıl davrandığımızı ve sonuçları yaratıyor ( ya da sonuçları etkiliyor). Bununla birlikte çevremizdeki kişilere de nasıl davrandığımız onların sonuçlarını etkiliyor. Sevdiğimiz ve bize güvendiğini bildiğimiz öğretmenin dersinden daha yüksek not almanın tam olarak da nedeni bu. Biraz sorguladığımızda yumurta ve tavuk ilişkisine tabii ki çarpabiliriz. Aslında nereden bakarsak bakalım güven ilişkiyi ve sonuçları etkiliyor. Güvenimizi hangi anlarda ve ne şekilde ifade ediyoruz? Nasıl algılanıyoruz? İşte fark yaratacak ince alan da burası:-))

Soru: Kimlere bir çiçekçi kız, kimlere bir leydi gibi davranıyorsunuz? Sizin için değerli olan kişilere güveninizi nasıl ifade ediyorusunuz? Nasıl algılandığınızı düşünüyorsunuz? Ya da böyle algılandığınızı nereden biliyorsunuz?

Mine Kobal Ok

Ağustos 6, 2012 at 3:00 pm Yorum bırakın

YolunAçık Yaratıcı Yolculuk Semineri

YolunAçık

Coaching House Yaratıcı Yolculuk Semineri

Önümüze açılan yollar arasından yaptığımız seçimlerle  bugünümüze ulaştık.

Peki yolculuğumuzun devamında neler olacak sizce?

Coaching House olarak, kendi yolculuğumuza çıkmak için farkındalık ve istekle hazırlandığımızda yolumuzun açık olduğunu biliyoruz.

Şimdi de merak ediyor ve size soruyoruz;

  • Çıkmayı çok istediğiniz ancak tam da adını koyamadığınız,
  • Hep çıkmaya niyet edip de ertelemek için bahaneler bulduğunuz,
  • Veya şimdi üzerinde olduğunuz ve yönünü değiştirmek istediğiniz o yola;

Bir fırsat yaratıp doya doya bakabilmek,

İnce ince planlayıp, koordinatlarını yaşam haritanızda belirlemek

Ve yolunuzu bu defa farkındalıkla ve kararlılıkla tekrar seçebilmek

İster miydiniz, cesaret eder miydiniz, keyif  alır mıydınız?

 

Yanıtınız “EVET” ise kendi yolculuğunuzu planlamaya şimdiden hoş geldiniz:-)

 

 

Dışarıya bakan rüya görür, içeriye bakan uyanır. Carl G. Jung

“YolunAçık” programını, kendi yolculuğunu tasarlamak ve yola çıkmak isteyenler için oluşturduk.

Yeni program için mutfağa girdiğimizde kendimize sorduğumuz ilk soru “Yaşamdan nasıl daha keyif alabiliriz?” oldu. “İşten ve sosyal hayattan başlayıp kendi içimize nasıl bir yolculuk tasarlayabiliriz?” diye düşünmeye ve hayal kurmaya devam ettik. Sonrasında kendimize biz nasıl bir program olsa koşa koşa katılmak isteriz diye sorduk.

Öyle bir program olmalı ki;

  • Çok değerli farkındalık sahneleri deneyimleyebilelim,
  • İçinde bilgi olsun, ancak konuşarak, dinleyerek, sessiz kalarak, görerek,bakarak, dokunarak,hissederek,keyif alarak öğrenelim,
  • Sadece öğrenmekle de kalmayalım, sonrasında yaşamımıza taşıyabilelim,
  • Kendimizin; deneyimlemek, olmak istediğimiz halimizle tanışalım,
  • Çevremizdekiler  bu program sonrası  mutluluğumuzu farketsinler, onlara da yansısın,
  • Daha önce katıldığımız hiç bir eğitime/ seminere/ atölye çalışmasına benzememek gibi bir iddiası da olsun.

Sonrasında çok çalıştık, okuduk, sorduk, soruşturduk, düşündük, yazdık, çizdik, sildik, ince ince dokuduk ve sizlerle paylaşmaya hazır yepyeni üç modül oluşturduk;

                                   1. Modül:  Farkındalık

                                   2.Modül:  Gelişim

                                   3.Modül:  Değişim

 

Neden YOLa  Çıkıyoruz?

Koçluk yaklaşımıyla oluşturulan üç modülün sonunda;

  • Yaşamın bütününe daha gülümsüyerek bakmak,
  • Profesyonel, sosyal ve özel yaşamdan daha keyif almak,
  • Kendi yolculuğumuzun rotasını kendimiz çizmek için adım atmış ve detaylı bir plan yapmış olacağız.

Olacaksınız yerine olacağız diyoruz, çünkü iletişimin çok yönlü olduğu bir programa sizleri davet ediyoruz. Sadece bir bilen, öğreten ve öğrenenler yerine, açık ve keyifli paylaşımlarla hep birlikte zenginleşeceğimiz, büyüyeceğimiz, büyüleneceğimiz bir yolculuk tasarladık. Sürpriz konuklar, hikayeler, uygulamalarla yeni renkler yeni rotalar keşfedecek olmanın heyecanını yaşıyoruz.

Siz de kendinizi ve olmak isteyeceğiniz versiyonunuzu keşfetmek istiyorsanız sizinle  yol arkadaşı olmak istiyoruz.

 

                        Bizler düşlerin malzemesiyiz.  W.Shakespeare

Birinci Modül: Farkındalık

Hadi “Yolumuz”a bakalım:-)

Devam eden iki modüle temel oluşturacak ilk modülde özetle duygular, düşünceler ve davranışlar arasındaki ilişkiyi deneyimleyeceğiz.

Bireysel farkındalık ile gerçek anlamda tanışmak, anda kalmayı, akışta olmanın keyfini tatmayı konuşacağız, dinleyeceğiz, anlayacağız ve deneyimleyeceğiz. Böylece hem kendi yaratıcı potansiyelimizle tanışacak, hem de yanıt aradığımız alana yönelik farklı bakış açılarını değerlendirebileceğiz.

Farklı bakış açıları derken kendimiz kaynaklı keyifli deneyimlerin yanısıra, hayal kahramanları, bilim insanları veya antik çağdan  konuklar da davet edeceğiz.

İkinci Modül: Gelişim

Yolculuk nereye bilirsen

 “Yol Açık”

Yolun açık olduğunu bize hatırlatacak kıvılcımı büyütmeye başladığımız Gelişim Modülünde yeni zihinsel alışkanlıklar geliştirmek üzere olası tüm detayları ile yaratıcı yolculuğumuzu tasarlayacağız.

Önce tüm farkındalığımızla yaşamamızın farklı alanlarında nasıl bir başarı/ mutluluk hikayesi yazmak istediğimize karar vereceğiz.

Hikayemizi farklı iç seslerimizden dinleyeceğiz, sonrasında onu nasıl yaşayacağımıza karar vereceğiz. Fon müziğinden, dekor seçimine kadar çekim setini tasarlayacağız. Farklı sahnelerde baş rolü kimlerle paylaşacağımıza, yardımcı rollerde kimleri görmek istediğimize karar vereceğiz.

Nasıl bir yolculuk hikayesini canlandırmak istersiniz? Pembe romantik bir film mi, yoksa bol adrenalinli bir macera filmi mi? Siz karar vereceksiniz

Üçüncü Modül: Değişim

Çantaları hazırlıyoruz: Hadi artık “Yola Çık”

Artık çantamızı hazırlıyoruz. Yolda yanımıza neler almak istiyoruz? Hem tüm ihtiyaçlarımızı karşılaya

cak, hem de hafif bir çanta hazırlamak mümkün mü?

Nereye gidersek gidelim, hep bizimle olacak değerlerimizi nasıl yaşayacağımızı bu modülde konuşacağız ve uygulama adımlarını deneyimleyeceğiz. Başka bir ifadeyle kendimizin en iyi hali olmanın tadını çıkarmaya başlayacağız.

Kendimizle olan ilişkimizden başlayarak, profesyonel,sosyal ve özel yaşamda sade, sakin ve içten halimizi resmedeceğiz.

 

 Güle Güle:)

“YOLuna ÇIK,  çünkü  YOLun AÇIK”  

 

 

 YolunAçık için notlar;

 

Farkındalık, Gelişim ve Değişim’in keyifli olduğu kadar zorlu bir süreç olduğunu biliyoruz. Bu nedenle yolun başındaki yüksek motivasyonunuzu korumak ve  daha da canlandırmak için sizleri yol arkadaşlarınızla biraraya getirmeyi öneriyoruz. Özellikle de çıkılacak bir yolunuzun olduğunu ve yolunuzun açık olduğunu duymanın çok değerli olduğu  dönüm noktalarında:-)

İlk modül: Farkındalık

Tarihler: (Toplam 18,5 sat)

04 Ekim 2012 Perşembe    (19:00-21:30)

05 Ekim 2012 Cuma           (09:30-17:30)

06 Ekim  2012 Cumartesi  (09:30-17:30)

Yer: İstanbul/Avrupa Yakası (Daha sonra yer bilgisi netleştirilecektir)

Katılım Bedeli : 550 TL +KDV

31 Temmuz’a kadar  yapılacak ödemelerinizde % 30 indirim

31 Ağustos’a kadar   yapılacak ödemelerinizde % 20 indirim

15 Eylül’e kadar  yapılacak ödemelerinizde       %10  indirim

Sorularınız için info@coachinghouse.com.tr adresinden bize ulaşabilirsiniz.

Websitemizdeki kayıt formunu doldurarak programa başvurabilirsiniz.

  

 

Haziran 17, 2012 at 2:06 pm Yorum bırakın

“NEDEN”İ olan, “NASIL”a katlanır. Nietzche


İşte tam da bu yüzden, koçluk nedenler için nasıl sorularının cevabını aratmıyor mu?  16 trilyonluk nerolojik yol ve dolayısıyla seçeneğe ulaşmak için neokortekse farkındalıkla çıkabilmek  için ne bekliyoruz ki? Öylesine basit ki esasen, tek bir sözcük, cisim, geçmişte bunu yapabildiğimize dair pozitif bir anıyı canlandırma ile bu mümkün olabiliyor.

Bugün Bebek şenliğine geç de olsa gidebildim. Cumartesi ve pazar gün boyu topuklu ayakkabılarda kalan ben, bir de Arnavutköy’den Bebek’e kadar yürüyünce, artık sızlamanın ötesine geçmişti ağrılarım. Derken nefis bir  müzik kulaklarıma ulaştı. Ne güzel çalıyordu grup ve ne güzeldi ortam. Kalabalıktı çok, herkes ellerinde birası, sallanıp duruyordu.  Müzik ile ben de çoştum, tam da o anın keyfini çıkarttım, ne geçmiş ne gelecek hiç ama hiç düşünmedim.

Sesleri farketmek ve tasniflemek benim için elimde olmadan yapageldiğim bir alışkanlık. İşitsel ağırlıklı bir program var içimde. Ses tonu beni rahatsız eden kişilerden örneğin mümkünse uzaklaşırım. İşim gereği birarada olmam gerekiyorsa, onların farklı güçlü özelliklerine odaklanıp, seslere olan odağımı kaydırırım.  Neden burda bu insanlayım demek yerine, nasıl bu insanla keyif alarak kalabilirim diye düşünürüm. Birebir buluşmaları,  aynı anda konuşan bir sürü kişili ortamlara, tercih ederim.

Bir süredir Algı Yönetimi eğitimi için gruplarla biraraya geliyoruz. Her grubun dinamiği tabii ki bir diğerinden farklı oluyor. Kiminin enerjisi çok yüksek, kimi çok analitik, sorgulayıcı, kimi meraklı ve yeni birşeyler denemeye hevesli. Biz hep bol bol soruyoruz. “Nasıl bir sonuç elde etmeyi hayal ediyorsun? Bu sonuca nasıl ulaşabilirsin? Daha farklı ne yapmak istersin?” diye

Nasıl oluyor da içerik ve örnekler aynı olmasına rağmen, farklı farklı çıktılar, atılacak eylem adımları notları çıkıyor her defasında hayranlıkla seyrediyorum, notlar alıyorum. “Algı” gerçekten de herşey. Herkes kendi için özel olanı farkediyor ve seçiyor.

Gelecekte “mutlu” olmak adına kendileri için birşeyleri farklılaştırmak isteyen katılımcılar hemen nasıl yapabileceklerinin ipuçlarını almaya odaklanıyor. Bir kısmı da gerçekten neden bu böyle diye sorgulama kısmında takılıyor ve bir türlü nasıl yapabileceği sorularını uzunca bir süre duyamıyor.

Benim içimdeki mutluluğu artırmaya yönelik nasıl soruma cevabım;  “yeniden müziği daha aktif hayatına sokmalıyım” oldu. Aktiften kastım esasen basitçe uyanır uyanmaz bir keyifli cd yi çalmak, veya digitürkün müzik kanallarından birine ulaşmak.

Komşulara ayıp olmasın diye bunu yapmaktan hep vazgeçiyordum. Seslere duyarlı olduğum için, saat 23 den sonra TV yi bile kulaklıkla izleyen biri olarak, sabahın köründe de müzik açmıyordum. Hem de kaç senedir.

Bu kış Ankara’da iş için gittikçe evinde kalma fırsatı bulabildiğim bir arkadaşım, benim yüzümden sabah alışkanlığı olan TV haberlerini seyretmeyi terketmek zorunda kalmıştı. Sabah sabah felaket haberlerini savaşçı ses tonuyla sunan spikerleri duyarak güne başlamaya kesinlikle itiraz etmiştim de onun yerine bir müzik kanalına geçmeyi düşünememiştim.

Acaba sizlerin bunca basit farketmediği, ertelediği neleri vardır? Sadece tek birşeyi değiştirmek, kocaman bir sonuç üretebilir. Bu pazartesi benim için böyle başlıyor: Money for nothing/Dire Straits

Can Karaburçak

Haziran 10, 2012 at 11:47 pm Yorum bırakın

Sabahları İşinize Daha Mutlu Gitmek İster misiniz?

İşe gitmek üzere uyandığınızda yataktan nasıl kalkıyorsunuz? Pufurdayarak mı yoksa keyifli bir heyecanla mı? Yoksa işe ilk başladığınız günlerdeki Sizi biraz daha özleyerek mi? Peki sabahları işinize daha mutlu gitmek için sihirli bir formül ister misiniz?

Harvard Business Review işte daha mutlu olmanın formulünü vermiş: Yeni bir şeye başlayın, iş dışında yeni bir şeye başlayın!!! Bu kadar sade bir formül… Altını çizmemiz gereken kelimelere gelince; sadece düşünmek, hayal kurmak değil başlamak  ve iş dışında bir konu seçmek gerekiyor.

Yeni bir şirket kurabilirsiniz, bu çok kocaman bir başlık ise, bir kitap yazmaya başlayabilirsiniz, ya da bir blog oluşturabilirsiniz. Hep öğrenmeyi ertelediğiniz İspanyolca çekici bir alternatif olabilir ya da lise yıllarına Sizi götürecek bir dans kursuna kayıt olabilirsiniz. Yok ben denizlerin insanı olmak istedim hep diyorsanız, kaptanlık bröveniz için belki de doğru zaman şimdidir. Başlayacağınız proje belki de mutfakta Sizi bekliyordur. Pastacılık kursu, ekmek yapımı ya da yeni mutfaklar Size nasıl geliyor? Son olarak fotografçılığı da alternatif olarak eklemezsem liste eksik kalır:-)

Önemli olan Sizi heyecandıran ve iş dışındaki bir konuda küçük ancak sürdürülebilir bir adım atmak. Bu adım ve devamındaki sonuçları iyi geldiğinde ikinci ve üçüncü adımlar ardından gelecektir.

Soru: İş dışında bir şeyler yapmak, işteki mutluluğu nasıl etkiliyor?

Harvard Business Review bu konuda garanti veriyor öncelikle. İş dışında bir şeylerin Size iyi gelmesi, cesaretlendirmesi, heyecanlandırması motivasyonunuzu da olumlu yönde etkiliyor. Sonuçta bir bütünüz, yaşamımızın bir alanında daha iyi hissetmek diğer alanlara da yansıyor. Olumlu yaklaşım işteki Sizi de etkiliyor diyor HBR. Benim cümlelerim ise belki ile başlıyor. Belki de işe yönelik beklentiler değişiyor böylece. Tüm mutluluğun sorumluluğunu işe yüklemek yerine yeni alanlarda kendimizi besleyebiliyoruz.

Siz ne dersiniz?

Pazartesi sendromununu hafifletmek, Salıdan itibaren Cumaya gün saymamak için Sizin sihirli formülünüz ne olur?

Mine Kobal Ok

Mayıs 31, 2012 at 9:01 am Yorum bırakın


Yeni gönderimlerden haberdar olmak için e-posta adresiniz

Diğer 86 aboneye katılın