Archive for Mart, 2012

Geçmişte yaptığım seçimlere koçluk soruları ile bir daha bakabilmek (1-2)

Sizlerle gerçek hayat hikayemi paylaşmak istiyorum. Yapmış olduğum seçimleri, kendi lehime, uzgörülü ve farkındalıkla yapabilmiş olmak için tıpkı Vasconcelos’un  Zeze’sinin içindeki ses gibi bana  güçlü sorularla seslenebilen bir koçum  olsaydı bugün hayatımda neler farklı olurdu sorsunun cevabına biraz da eğlenerek bakabilmek istiyorum. Hem belki bu soruları kendilerine sormanın tam da sırası gelmiş kişiler için bir fayda oluşturabilir diye umuyorum. (sezon 1 episode 2)

 

ODTÜ İşletme!  Babam Ankara’dan telefon açtığında ben bahçede, yeni denizden çıkmış saçlarımı kurutuyordum. Annem sevinçle seslendi. “ODTÜ İşletmeyi kazanmışsın” dedi. Şu an yine o heyecanımı duyuyorum ve de utancımı, zira birlikte olduğum arkadaşlarımdan ikisi istedikleri yeri kazanamamıştı. Ben Ankara’ya okuluma kaydolmaya gittiğimde, canım ablamın bana çocukluğumdan beri anlattığı ve beni dehşete düşüren hikayesi gerçek olmuştu. “Berlin duvarı bir gecede örüldü ve ailelerinin yanında olmayan çocuklar duvarın öbür tarafında kaldılar, bir daha da ailelerini hiç  göremediler diye” anlatırdı. Böyle derdi çünkü cocukken  tercihimi hep arkadaşlarımla olmaktan yana kullanırdım. Bayram ziyaretlerini, aile tatillerini onlara zehir ederdim, “niye beni zorla getirdiniz?” diye. Eh Ankara’ya gittiğimde sıkıyönetim ilan edildi. 12 Eylül ertesi ablam keyifle aradı beni, “seni seviyorum, hep seveceğim ve çok özleyeceğim; biz artık İstanbul’da yaşayacağız sen de anneannemle Ankara’da, araya belki duvar bile örülür!” Neyse ki kocaman bir kızdım artık, çocuk değil, inanmadım ve korkmadımJ

4 yılda, 3 küsur ortalama ile (sanırım ya da 2.90 filan; bir dönem 3.7 tutturduğumu anımsıyorum zira) bitirdim ODTÜ’yü. Ne okurken aklıma hocalarımla konuşmak fikir almak, notlarım için pazarlık etmek, ne de “e şimdi işletmeyi bitirdim de ben ne iş yapacağım” demek geldi aklıma.

İlk iki sene zorunlu temel derslerini verdin. Peki şimdi hangi seçmeli derslere başvurmak senin için faydalı olur?

Bu dersler mesleki becerilerine nasıl katkıda bulunur? 

Bu mesleği edinmiş olan sen, işe başlamadan önce daha farklı neleri deneyimlemek istersin?

Hangi kaynakları araştırmak senin için heyecan verici cevaplar getirir?

Hangi hocalarınla geleceğini, güçlü yönlerini tartışmak, tavsiye almak sana farklı bir bakış açısı kazandırır? (ki ah sevgili Muhan Hocam nasıl yararlanamadım sizin engin tecrübenizden?)

Yurtdışında bilgi ve becerilerini geliştirmek senin için nasıl bir değer ifade eder?

Orada okumanın imkanını yaratabilmek içni neler yapabilirsin?

 Yurtdışında/yurtiçinde master derecesini de almak  ileride sana hangi faydaları getirir?

 10 yıl sonrasında olduğunu varsaysan, seni hangi seçimleri yapmış olmak  zirveye taşıdı?

 Kendini tam olarak neler yaparken görüyorsun?

 Hangi beceri ve yeteneklerinle bu başarıya ulaştın?

 Bu mesleğin senin için değeri ne?

 Bu meslekte başarılı olan sen kimsin? Tam olarak neye ulaştın ve ulaştığını nasıl biliyorsun?

 Can Karaburçak

 

Mart 31, 2012 at 12:31 am Yorum bırakın

Koçluk Kültürü Anket Çalışması 2- Güven

Kurumunuz Ne Kadar Sağlıklı?

Kurumların da bireyler gibi olduğunu biliyoruz. Doğum öncesi sancılar, kendi ayaklarının üzerinde durmadan önceki tay tay dönemleri, sonrasındaki çocuk iyimserliği, ergenlik heyecanı ve devam eden olgunluk dönemi… Hangi kurum hangi aşamada ne kadar kalır ya da bir sonraki adımı atabilir mi sorularının yanıtındaki gizli öznenin “sağlık” olduğunu düşünüyorum. Kurum ne kadar formda ise o ölçüde büyüyecek, var olma nedenini gerçekleştirmek adına “değer” yaratabilecektir.

Kurumun ne kadar sağlıklı olduğunu anlamak için hissedilen “güven” etkili bir başlangıç olacaktır. “Güven” sözcüğüne biraz daha yakından baktığımızda çalışanlar arasındaki güveni, yöneticiler ve çalışanlar arasındaki güveni, çalışanlar ve müşteriler arasındaki güveni görüyoruz.

Geçtiğimiz günlerde tamamladığımız Koçluk Kültürü Anket Çalışmasında merak ettiğimiz güven sorularını 189 katılımcıya yönelttiğimizde aldığımız yanıtlar şöyle oldu:

-Ankete katılanların sadece yarısı zor bir durum söz konusu olduğunda bağlı çalıştığı yöneticisinin kendi yanında olacağını düşünüyor.

-Katılımcıların sadece %37’si güveni sağlamak adına “gerbildirim” süreçlerinin kendi kurumunda etkili çalıştığını düşünüyor.

-Katılımcıların tamamı ise koçluk kültürüne sahip bir kurumda çalışmanın işe bağlılıklarını olumlu yönde etkileyeceği yönünde görüş birliğine sahip.

Soru: Sizin kurumununuz yöneticiye duyulan güven konusunda ortalamayı nasıl etkiliyor?

Soru: Sizin kurumunuzda geribildirim süreçleri nasıl algılanıyor? Profesyonel/ kişisel gelişim için keyifli ve çok yönlü bir süreç olarak mı, yoksa tek taraflı fırça tadında güç gösterileri olarak mı?

Soru: Çalışanlarınızın işe bağlılıklarının artması Sizin için ne anlam ifade ediyor?

İyi haber: Tüm bu soruların yanıtlarını farklı bakış açılarıyla keşfetmek ve uygulama adımlarını tanımlamak adına koçluk süreciyle alınacak çok yol var:-)

 

Mart 22, 2012 at 6:00 pm Yorum bırakın

Tasarruf Yapmanın Zamanı

Farklı sahnelerde, aynı konuların inatla Sizi kovalaması ve Sizin de evrenin şakasını anlamış olmanız gerçekten çok keyifli. Bu hafta iki farklı koçluk görüşmemde aynı konuyu çalışmamız, evde Uğur ile yaptığımız sohbet ve bugün tamamladığım ted.com’daki Shlomo Benartzi’nin konuşmasının çevirisi tasarruf yapmak ile ilgili olunca, evrenin bugünlerde benim için uygun gördüğü gündem demek ki buymuş dedim. Dolayısıyla ben de konudan sapmadan Benartzi’nin çevirisinden kalanları yazmak istedim bugün.

Benartzi Davranışsal Ekonomi alanında çalışıyor. Ekonomi ile Psikolojinin birleştiği, insanların para ile olan ilişkilerindeki davranışlarını ve ardındaki nedenleri inceleyen bir bilim dalı Davranışsal Ekonomi. İşin eğlenceli kısmı ekonomideki ezberlenen varsayımları biraz tehdit eden bir alan. Tüm insanlar mantıklıdır varsayımının gerçek yaşamda çalışmadığını ortaya koyması gibi. Ya da arz talep etkileşimlerinde tüm oyuncuların eş zamanlı kararlar alıp uygulamaya taşımaları gibi. Benartzi’nin konuşmasında öne çıkan satırlar nasıl davranmayı istediğimiz ile nasıl davrandığımız arasındaki farkları anlatıyor.

Ortalama bir Amerika’lının yılda 1.000 dolar şans oyunlarına bütçe ayırdığını, ancak sadece yüzde birinden bile daha azının emekliliği için tatminkar ölçüde tasarruf yapabildiğini anlatıyor konuşmasında. Çünkü tasarruf yapmak, şimdi harcamaktan, şimdi keyif almaktan vageçmek anlamına geliyor ve biz insanlar kayıp hissinden hiç ama hiç hoşlanmıyoruz. Aslında maymunlar da hoşlanmıyor. 🙂 Yapılan deneydeki bir grup maymuna bir elma verildiğinde maymunların sevindiği gözlemlenirken, diğer maymun grubuna iki elma verilip biri geri alınıyor. Sonuç olarak ikinci gruptaki maymunlar deneyinin sonunda bir elma ile kalsalar da, kayıp hissi onları çıldırtıyor.

Bir diğer davranış zorluğu ile atalet ile ilgili… Ya da soruların nasıl sorulduğu ile ilgili. Almanya ve Avusturya bir çok açıdan birbirine yakın olduğunu söyleyebileceğimiz iki ülke. Almanya’da organ bağışı oranı %12, Avusturya’da %99. Her iki ülkede de ehliyet ve kimlik alınırken kişilere organ bağısına ilişkin soru soruluyor. Sadece Almanya’daki formalarda yer alan soru: “Organlarınızı bğışlamak istiyorsanız kutucuğu işaretleyin” şeklinde olurken, Avusturya’da aynı soru: “Organlarınızı bağışlamak istemiyorsanız kutucuğu işaretleyin” şeklinde. Ve insanlar bir şey yapmayı yapmamaya tercih ettiklerinden sonuç %87 oranında değişebiliyor.

Tüm bu zorluklara karşı geliştirilen program ise sonuç garantili ve rahatsız edici ölçüde basit bir öneri. Gelirininizin küçük bir yüzdesini emeklilik fonu olarak ayırmak, hatta bu sadece zam dönemlerinde bile  yapılabiliyor ve zaman içerisinde ayrılan yüzdenin artması öngörülüyor. Ek tasarruf miktarı maaş artışı ile paralel olduğu için ve kişi parasını görmeden yapılacağı için kayıp hissi devreden çıkarılmış oluyor. Bu programın hayata geçirildiği şirketlerde faturalarını ödemekte zorlanan mavi yakalı çalışanlar bile sonuçlardan pek memnun kalmışlar.

Tasarruf yapmak iyi bir şeydir, yine de yarın başlamak daha uygun olacaktır demeden önce durup tekrar bir düşünmek iyi gelebilir.

Son soru: Geleceğe ilişkin planlarınız Sizi ne ölçüde tatmin ediyor? Bugün daha farklı neler yapabilirsiniz?

İyi pazarlar:-)

Mine Kobal Ok

Mart 18, 2012 at 9:28 am Yorum bırakın

Kurumlarda Koçluk Kültürü Anket Çalışması 1

Çalışanlar arasında güven olduğunda  motivasyonun, işe bağlılığın, mutlu müşteri hikayelerinin, yüksek iş sonuçlarının devamında geldiğini, insan gücünü kurumların en değerli varlığı olarak tanımladığımızdan bu güne çok iyi biliyoruz. Peki bu bilgi gerçek hayatta ne ölçüde yaşıyor?

189 kişinin katıldığı kurumlarda koçluk kültürünü biraz daha iyi tanımlayabilmek amacıyla düzenlediğimiz anket ile bu sorunun yanıtını aradık. Kurum içerisinde çalışanlar arasında yüksek düzeyde güven olduğunu düşünüyorum sorusunda katılımcıların % 38’inin olumlu yanıt verdi.

Bu oran Sizce nasıl? Bu oranı yükseltmek için Sizce neler yapılabilir?

 

Mart 15, 2012 at 10:13 am Yorum bırakın

Hayaller ve Peçeteler

Dünkü Van Gogh sergi programı sonrasında biraz daha romantik bir yazı yazmak sanırım kaçınılmazdı. Van Gogh’un sözlerinin ve muhteşem müzik eşliğinde  dijital olarak tüm salona yansıtıan tablolarının içinde olmak gerçekten çok ilham verici, nefis bir deneyimdi. (Meraklısına küçük not: Henüz dört aylık Eren de tüm gösteri boyunca kıkır kıkırdı.) Kısa rapor sonrası bu yazıyı tetikleyen Van Gogh sözüne artık sıra gelmiş olmalı: “Önce resmimi düşlüyorum, sonra düşümü resmediyorum.”

Her şey bir düş ile başlıyor. Yıldızlardan, müzikten, bir tablodan ya da sessizlikten, ilham perileri  nereden yola çıktıysa artık bir düş için vesile oluyorlar. Sonrasını ise koçluk malzemesi olarak tanımlıyoruz. Hayalin sorumluluğunu almak, odaklanmak, tüm farklı açılardan sorgulamak, eylem adımlarını tasarlamak, yüksek motivasyon ile olası tüm engelleri fırsata dönüştürmek ve son olarak kutlamanın tadını çıkarmak. Ancak koçluk süreçlerinden çok iyi biliyoruz ki, gerçek yaşam bu kadar lineer ilerlemiyor. Bir dolu ön gördüğümüz, görmediğimiz tümsek ile karşılaşabiliyoruz, bazıları boyumuzdan bile kocaman oluyor. İlk küçük engelde vazgeçmemek, daha büyük engellere inat, keyifle ilerleyebilmek için Dan Roam’ın paylaştığı peçtedede saklı küçük bir sırrı var. Dan Roam bir peçete ve bir kalem ile işin sihrini “görsel düşünce” olarak tanımlıyor. Eğer “Cin Ali” çizebiliyorsanız tüm düşüncelerinizi, hayallerinizi hatta duygularınızı bir peçeteye de aktarabilirsiniz, görsel olarak aktarabildiğinizde hayata geçirebilirsiniz, der Dan Roam.

Eğer kocaman hayaller, dokuz yaşında bir çocuğa anlatabilecek kadar sadeleşebiliyorsa, istenen hedef kitleye de aktarılabilecek kıvama gelmiş demektir. Doğru zamanda, doğru şekilde, doğru hedef kitleye aktarılan hayaller artık sadece Sizin değil, onların da hayali olmuştur. Ve gerçekleşir.

Hayallerimize sahip çıkmak, hatta ötesinde gerçekleşmelerinin sorumluluğunu almak için bir peçete nefis bir başlangıç olabilir. Sade ve içten bir başlangıç:-)

http://www.danroam.com/the-back-of-the-napkin/

Mine Kobal Ok

Mart 10, 2012 at 4:05 pm Yorum bırakın

Geçmişte yaptığım seçimlere koçluk soruları ile bir daha bakabilmek (1-1)

Sizlerle gerçek hayat hikayemi paylaşmak istiyorum. Yapmış olduğum seçimleri, kendi lehime, uzgörülü, ve farkındalıkla yapabilmiş olmak için tıpkı Vasconcelos’un  Zeze’sinin içindeki ses gibi  güçlü sorularla seslenebilen bir koçum  olsaydı bugün hayatımda neler farklı olurdu sorsunun cevabına biraz da eğlenerek bakabilmek istiyorum. Hem belki bu soruları kendilerine sormanın tam da sırası gelmiş kişilere bir fayda oluşturabilir diye umuyorum.

Can Karaburçak

 

Üniversite sınavı için doldurmam gereken başvuru günü gelip çatmıştı. 1980 yılının 13 Haziran’ı sınav günüydü. O zamanki adıyla ÖSS. Nereyi yazsaydım acaba? Gerçi okulda son sene matematik bölümünü seçmiştim ama onu da neden seçtiğimi pek  bilmiyordum. Okulda hocalarım beni başarılı bulurlardı. Açıkcası sadece başarı   kriteri ile meslek seçilmiyordu işte. Ne bir yönlendirme, ne bir analiz, ne de bir farkındalık yaratılıyordu okullarda.

Birinci tercihime Ankara tıbbı yazmıştım. İkincisine ise ODTÜ İşletmeyi. Sorsaydınız bana hangisini en çok istiyorsun diye, sadece her birinin puanlarına göre sıralamasını yaptığını söyleyebilirdim. Bir de arkadaşlarımın büyük bir kısmının tıp okumak istediğini. Aileler de bunu destekliyordu; yoksa empoze mi ediyorlardı? İşletme bölümü ise o yılların  en çok tercih edilen bölümüydü. Topu topu 4 tercih yapmıştım. Amma iddialıymışım, açıkta kalma riskini yok saymışım besbelli.

Ankara’da yaşayan biri için gidilebilecek en iyi okullar  Tıp veya ODTÜ’nün herhangi bir bölümüydü o seneler. Bunun için fazla düşünmeye ihtiyacım yoktu.

İşte tam da bu aşamada o ses bana aşağıdaki soruları hem tıp hem de işletme bölümü için ayrı ayrı sormuş olsaydı ve ben hayal edebilmiş olsaydım bugün tam olarak hayatımda neler farklı olabilirdi acaba?

Kendini 1o yıl sonrasında çok başarılı bir doktor/işletme mezunu olarak hayal etsen  bu mesleğin kriterlerini sıralayacak olsan bunlar neler olurdu?

Bu kriterler senin için neden önemli?

Bu  kritelerin herbirini tek tek ele aldığında 10 luk bir skalada her birini en az kaç seviyesinde yaşamak senin için kabul edilebilir bir seviye olur?

Bu kriterlerden hangisini yaşamak seni diğer kriterler konusunda da pozitif etkiler?

10 yıl sonrasında olduğunu varsaysan, bu mesleği edinmiş olan seni hangi şehir/ülke/fiziksel alan da bulunmuş olmak zirveye taşıdı?

Kendini tam olarak neler yaparken görüyorsun?

Hangi beceri ve yetkinliklerinle bu başarıya ulaştın?

Bu mesleğin senin için değeri ne?

Bu meslekte başarılı olan sen kimsin? Tam olarak neye ulaştın ve ulaştığını nasıl biliyorsun?

 

 

Mart 5, 2012 at 1:07 am Yorum bırakın

Bir Kelebeğin Koçluk Hikayesi

Koçluğu kişinin kendi kaynaklarına ulaşarak ne istediğini ve eylem adımlarını tanımladığı sistematik bir süreç olarak tanımlıyoruz. Bununla birlikte koçluğun tam olarak ne olduğunu anlatabilmenin bir çok koçu ne kadar zorlayabileceğini de çok iyi biliyoruz. O nedenle Sandro da Silva’nın kelebek metaforuyla paylaştığı hikayede olduğu gibi koçluğun farklı çalışma alanlarından (danışmanlık, mentorluk, rehberlik, terapi) farkını anlatmanın iyi bir başlangıç olacağını düşündük.

Daha iyi uçmak için yeni beceriler öğrenmek isteyen kelebeğe

Danışmanın yanıtı: Senin ihtiyaçlarına özel hazırlamış olduğum plan burada, adım adım uyguladığında istediğin performansa ulaşacaksın.

-Mentorun yanıtı: Sevgili Kelebek, zamanında ben de çok zorlanmıştım. Şimdi bana dikkatle bakmanı istiyorum. Kanatlarımı nasıl kullandığımı iyice anladıysan, sıra sende demektir. Yok hayır, önce başını kaldıracaksın. Aynen böyle, gördün mü?

-Rehberin yanıtı: Demek daha iyi uçabilmek için yeni beceriler kazanmak istiyorsun. Peki daha iyi uçmaktan ne anlıyorsun? Senin için daha iyi uçmak ne demek?

-Terapistin yanıtı: Geçmişte benzer bir gelişim isteğin olmuş muydu? Seni neler zorlamıştı? Şimdi o ana gitmeni istiyorum…

-Koçun yanıtı: Bir ile on arasında bir ölçekte sahip olduğun becerileri değerlendirdiğinde kendini kaçta görüyorsun? Bu görüşmenin sonunda kaçta olmak istersin? Ulaştığını nereden anlayacaksın? Yeni beceriler kazanmak için hangi kaynakların var? Daha farklı kaynaklar neler olabilir? Bu kaynaklara nasıl ulaşabilirsin? Daha iyi uçmanın senin için değeri nedir? Bu konuda motivasyonunu nasıl değerlendiriyorsun? İlk atacağın eylem adımı ne olur? Bu adımı ne zaman gerçekleştirebilirsin?

Sonuç olarak “koç” koçluk alan kişinin tüm kaynaklara sahip olduğunu bilerek kendisinin konuyu tüm açılardan değerlendirebilmesi ve eylem adımlarını belirleyebilmesi için alan yaratan kişidir.

İşte bu nedenle biz “En iyi koç orada olmayan koçtur.” diyoruz:-)

Koçluk ile ilgili tüm sorularınız için info@coachinghouse.com.tr adresinden bize ulaşabilirsiniz.

Mart 1, 2012 at 8:00 am Yorum bırakın


Yeni gönderimlerden haberdar olmak için e-posta adresiniz

Diğer 86 aboneye katılın