Archive for Nisan, 2012

Da Vinci ile Devam Sensazione-Hissetme

Büyük üstat ortalama insanı, görmeden bakan, dinlemeden duyan, hissetmeden dokunan, tat almadan yiyen, düşünmeden konuşan ve farkında olmadan hareket eden biri olarak tanımlıyor. Eğer büyük üstat bugün koçluk ile ilgili bir şeyler söyleseydi, bence beş duyuyu dolu dolu yaşamaktan başlardı sözüne… Böylece  kendi farkındalığını besleyebilen bir koç, müşterisinin de söylediklerini/ söyleyemediklerini dinleyebilir, onun beden dilini görebilir, ses tonunu  ve neler hissettiğini gerçekten anlayabilir. Gözlemleyebilmek, dinleyebilmek, soru sorabilmek ve hepsini içten/ sakin yapabilmek. Sizce daha müthiş bir koç olabilir mi?

Koçluk eğer bir olma hali ise, yaşamın tüm alanlarına yansıtılabilecek bir duruş ise işte bir kaç hayali Da Vinci Sensazione sorusu;

-En sevdiğiniz renk hangisi? Gece gece bir mor mu? Alev alev bir kırmızı, yoksa okyanus derinliğinde bir mavi mi? Çok açık bir beyaz, ya da çok koyu bir siyah? Sizin en sevdiğiniz renk hangisi?

Şimdi bu rengi diğer dört duyunuza anlatsanız, hangi sıfatları kullanmayı tercih edersiniz?

En sevdiğiniz renge dokunuyorsunuz. Ne hissediyorsunuz? Burnunuza nasıl bir koku geliyor? Peki bu rengin tadı nasıl? Bu rengi duyabiliyor musunuz?

Artık en sevdiğiniz rengi dolu dolu yaşayabilirsiniz.

-Bu sabah kahvaltıda ne vardı?

Çay mı, kahve mi? Ya da önce çay, sonrasında kahve mi? Yanında neler yediniz? Hafta sonunu kıskandıracak uzun bir kahvaltı mı, yoksa ayak üstü öylesine bir kaç lokma mı sözü geçen? Şimdi beş duyuya dokunan cümlelerinizi tasarlayın. Gördükleriniz, duyduklarınız, kokusunu aldıklarınız, tadını çıkardıklarınız ve dokunduklarınız… Söz veriyorum yarın kahvaltınıza farklı bir göze bakacaksınız.

Beş duyuya odaklandığımızda, gerçek anlamda farkındalıkla yaşamının yanı sıra küçük bir ayrıntı ile başka bir duyu arasında bağlantılar yaratmaya/ yakalamaya/ keşfetmeye de çalışıyoruz. Ve sonra bir an kendi yaratıcılığımızla tanıştığımızı farkediyoruz. Çocukken de herşeyi böyle öğrenmemiş miydik, hayata tekrar merhaba diyoruz:-)

Merhaba yeni hayat:-)

Mine Kobal Ok

Nisan 25, 2012 at 7:04 pm 3 yorum

Sevdiğim Sanal Kaynaklar

Seminerler sonrasında çok sık duyduğum bir sorunun yanıtını paylaşmak istedim bugün: Hangi kaynakları tavsiye edersiniz? Sizin de sık sık kullandığınız internet siteleri hangileri?

İşte benim sevdiğim siteler:

-Open Culture: http://www.openculture.com/ Bu site ile ilk karşılaştığımda ne kadar zaman geçirdim hatırlamıyorum.  İlgi alanınız her neyse, kitaplar, filmler, yabancı dil, ders notları burada bulabilirsiniz. “Aaa bu da varmış” diyerek oradan oraya çikolata fabrikasında gezinen çocuk gibi doymak bilmeden tadını çıkararak gezdim. Hala da geziyorum:-)

-Fast Comapny: http://www.fastcompany.com/ Bir dönem kağıt kağıt dergisine abone olduğum Fast Company yazılarını artık buradan takip ediyorum.

-Harvard Business Review: http://hbr.org/ Daha uzun cümle kurmaya gerek var mı? Diğer sitelerde olduğu gibi twitter üzerinden takip edildiğinde sürekli güncel yazılar Size ulaşabiliyor.

-TED: http://www.ted.com/ Her siteyi ziyaret ettiğimde 20 dakikada neler ifade edilebiliyormuş diyebiliyorum. Yeni dünyalarla tanışmak için 20 dakikanız var mı?

-Zite: Blog okumaktan hoşlanıyorsanız ve ipad kullanıcısı iseniz mutlaka öneriyorum. İlginizi çeken konu başlıklarını seçtikten sonra, zite Size özel blog gazetenizi hazırlıyor. Zaman içerisinde beğendiğiniz yazılara dayanarak Size daha da özel, sıcak sıcak blog gazetesi hazırlıyor.

Peki Sizin zaman geçirmekten keyif aldığınız sanal kaynaklarınız neler?

Mine Kobal Ok

Nisan 16, 2012 at 9:40 am Yorum bırakın

Da Vinci’den İkinci Seans: “Dimonstrazione (İspat)”

Da Vinci’nin ikinci prensibi “Dimonstrazione (İspat)” deneyimlerin tadını çıkarmak, deneyimler/ hatalar yoluyla öğrenmek olarak tanımlanabilir. Farklı bakış açılarını ne ölçüde yaşamımıza taşıdığımız, dünyamızı nasıl tanımladığımızı gösteriyor büyük üstada göre. Dünyayı değiştirmek istiyorsanız, kendi bakışınızı değiştirin diyor Da Vinci.

Aşağıdan bakın, yukarıdan bakın, sonra karşıya geçin bir de uzaktan bakın. Zaman ile oynayın, aynı soruyu beş yıl önceki Size sorun. Cevabınızı dinleyip, sindirdikten sonra beş yıl sonraki halinize tekrar sorun.Rakibinize sorun, annenize sorun ya da Da Vinci’ye sorun. Tüm açılardan ve tüm zamanlardan masaya yatırın. Da Vinci’nin çizimlerindeki farklı açıları ve ışıkları yaşamınızın istediğiniz alanına taşıyın böylece.

Küçük bir alıştırma:

-Bir yönetici olarak, bir baba olarak, bir anne olarak, bir doktor olarak, bir ……… ……. olarak,  en olmazsa olmaz cümleniz, prensibiniz nedir?

-Bu inacın kaynağını nasıl tanımlarsınız?

-Bu inancın doğruluğunu nereden biliyorsunuz?

-Farklı bir zamanda/ yerde/ ırkta olsaydınız bu inancınızı nasıl tanımlardınız?

-Bu inancınızı dokuz yaşındaki bir çocuğa nasıl anlatırsınız?

-Dokuz yaşındaki çocuğun “Neden?” sorularına nasıl yanıt verirsiniz?

Da Vinci’den bir kaç koçluk sorusu daha:

-Hataların iyi birer öğretmen olduğundan yola çıkarak, Size en iyi ders veren hatanız nedir?

-Aldığınız/ almaya çalıştığınız bu dersi yaşamınızın diğer alanlarına nasıl taşıyabilirsiniz? (Özel yaşamdaki bir dersi profesyonel yaşama taşımak gibi)

Meraklısına ekşi sözlükten “Dimonstrazione (İspat)”: Bilgiyi deneme yolu ile test etme, sebatkarlık ve hatalardan ders alma arzusu anlamına gelir. Öğrenmek tek başına yeterli değildir. Öğrenilen her şey mutlaka denenerek test edilmeli, doğruluğuna ondan sonra karar verilmelidir. Bunun için bizden önce ortaya atılmış her türlü teoriye, bize sunulmuş her türlü bilgiye ilk başta şüpheli yaklaşmalı, onu elimizdeki ve elde edebileceğimiz imkanlarla yeniden test etmeli, daha önce yapılmış hataların farkına vardığımızda üstüne giderek doğru bildiğimizi ispata çalışmalıyız.

Tüm zamanların en büyük dahisi kabul edilen leonardo bile büyük hatalar ve şaşırtıcı gaflar yapmıştır. Kendisi de bu konuda “bana öyle geliyor ki bütün kesin kanaatlerin anası olan deneye dayanmayan, kökeni veya vasıtaları birinci elden, denenmemiş veya beş duyudan biriyle sınanmamış bilimler yararsız ve hatalarla doludurlar” demiştir. Bunun için hatalardan, önümüze çıkan güçlüklerden ders alarak, öğrendiğimiz her yeni bilginin doğruluğunu mutlaka test edip ondan sonra hafızalarımıza kazımamız gerekir.

Mine Kobal Ok

Nisan 10, 2012 at 7:44 am Yorum bırakın

Da Vinci’den Koçluk Soruları

Kitapçılardaki 10 adımda, 10 günde, 3 dakika diye başlayan kişisel gelişim kitaplarından sıkıldıysanız, ancak yine de bir kaç ipucuna sıcak bakıyorsanız, Rönesans döneminden, Büyük Üstat’dan bir kaç tavsiye almak Size nasıl gelirdi?

Dün ICF’in (International Coaching Federation) Coaching World dergisini okurken Michael Gelb’in Leonardo da Vinci Gibi Düşünmek kitabıyla tekrar karşılaşmak, eski bir okul arkadaşıyla karşılamak gibi geldi. Aydınlanma Çağından bugünün günlük ya da profesyonel yaşamına keyifle taşınabilecek Da Vinci’nin yedi prensibine, bir de koçluk penceresinden bakmak, üzerinde düşünecek/ tartışacak bir dolu malzeme demekti. Ya da yine kendime yeni ödevler verme dönemim gelmişti.

Her hafta bir prensip üzerinde odaklanmaya karar verdim. İsterseniz Siz de katılabilirsiniz? Nasıl olacak hiç bir fikrim yok açıkcası. O nedenle sonunda şöyle ya da böyle olacak vaadlerinde bulunamıyorum. Sadece merak ediyorum:-) Siz de merak ediyorsanız, ilk prensip ile başlayabiliriz.

1.Curiosita (Merak): İlk prenip yaşama merak ile bağlı olmak, sormak, araştırmak ile ilgili… Bu merak koçluğun da başlangıç noktası aslında. Sihirli “Ne istiyorum?” sorusu keyifli bir merakla görüşmeyi başlatıyor. Koçluk alan kişi kendi kaynaklarının ne kadar kocaman olduğunu bir merak sonrası keşfedebiliyor. İstediklerine nasıl ulaşabileceğini, kendisini neyin motive ettiğini, kendi değerlerini ve devamında kendi eylem adımlarını hep bir merak ile tanımlıyor.

Bir adım daha geriden koçluk ve merak kavramlarına baktığımızda, koç olma kararının da meraklı bir soru sonrası eylem adımına dönüştüğünü farkediyoruz. Yaşamda neyi merak ediyorsak, ona odaklanıyoruz ve sonuç alıyoruz galiba.

Da Vinci’nin bu ilk prensibinde “merak” kavramının, merak edilen konunun önünde olması işi daha da keyifli kılıyor. Neyi merak ettiğinizin çok da önceliği olmayabiliyor.

Merak ediyor musunuz?

Merak etmek Size neler hissettiriyor?

Merak ettiklerinizin listesi ne kadar uzun?

 

Michael Gelb’den küçük bir ev ödevi:

Önce kendinize 45-60 dakika bölünmeden çalışabileceğiniz rahat bir yer bulun. Sonrasında ise boş bir sayfaya hiç bir kısıtlama olmadan aklınıza gelen tüm soruları yazın. Sorularınız devrik olabilir, hiç önemli değil devam edin. Konularını ve yanıt(sızlık)larını düşünmeden, geriye dönüp okumadan yazmaya devam edin. Neyi merak ediyorsanız sorun. Sadece sorun. “O ayakkabıyı alsam mı?” ve/ya   “Bu dünyaya neden geldim?” sorusu hepsi oyunun kuralına uygun.

On, on beş soru sonrasında benden bu kadar diyebilirsiniz (seminer deneyimlerinden önyargı). Lütfen devam edin, devam ettikçe elleriniz zihninize yetişemeyecek, müthiş sorular gelecekJ En az 100 soru olana kadar devam edin. Bu ev ödevi konvansiyonel bir çalışma, o nedenle kağıt ve kalem ile yapılması tavsiye ediliyor. Çünkü diye başlayan cümlede “beyin, nörolojik yollar, uyum” gibi ifadeler yer alıyor.

Devam eden cümleleri ev ödevi sonrasında okumanız tavsiye olunur:-)

Değerlendirme: Yazdığınız soruları şimdi okuyabilirsiniz. Ne kadar farklı konular Sizin merakınızı uyandırıyor? Sorularınızın yapıları nasıl? (Açık uçlu sorular mı, kapalı uçlu sorular mı?) Hangi konularda ne tip sorular sormuşsunuz? Öne çıkan konu başlıkları neler? Sorularınızı değerlendirdiğinizde kendinizle ilgili neleri farkettiniz? Şimdi Sizi en çok meraklendiran, heyecanlandıran, ilginizi çeken 10 soruyu seçin ve yeni bir sayfaya 10 sorunuzu yazın.

Bu 10 soruyu okuduğunuzda kendinize neleri soduğunuzu farkediyorsunuz?

Neleri gerçekten merak ediyorsunuz?

Nelere odaklanmak istiyorsunuz?

Son Söz: Sorularınızın tadını çıkarın:-)

Mine Kobal Ok

 

 

 

 

 

Nisan 4, 2012 at 8:34 am Yorum bırakın


Yeni gönderimlerden haberdar olmak için e-posta adresiniz

Diğer 86 aboneye katılın