Posts tagged ‘Koçluk Soruları’

15 Dakika 15 Dakika mıdır?

Soru: Zaman yönetimi seminerlerine inanır mısınız?

Benim yanıtım: Bir seminer yöneticisi olarak ben inanmıyorum. Tüm katılımcıların gözlerinin daha parlayarak geldiği başka kaç program vardır bilmiyorum. Herkes öyle bir ipucu duyacak ki artık her bir şey yetişecek, tüm zaman hırsızları yok olacak, gün de 27 saat olacak gibi bir beklenti ile öylece beklerler. Ta ki ilk kahve molasına kadar, seminer içeriği ile yavaş yavaş tanışmaya başlayıncaya kadar. Bir gününüz nasıl geçiyor? Hangi işler ne kadar zamanınızı alıyor? Peki bu işlerin hangisi öncelikli? Ya acil olanlar hangileri? Bir gün önceden gününüzü programlıyor musunuz? Ajandalarla aranız nasıl?

“Zamanım yetişmiyor, eyvah” diyen zaman yokluğu ile boğuşan insanlar, nasıl organize olacaklarını bilmeyen insanlar değildir. İnsanlar ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlar, sadece uygulamada bilmekten öte başka bir şeylere daha ihtiyaçları var. Zaman yönetimine ilişkin önerileri, tabloları biraz da diyet reçetelerine benzetiyorum. İlk bir kaç gün pek bir hevesle çalışıyor olmalarına rağmen, zamanla birlikte heyecan da azaldıkça eski alışkanlıklar kendini göstermeye başlıyor.

Peki çözüm ne? Zamanı daha etkili kullanmayı nasıl öğreneceğiz? Nasıl her bir şey tam da olması gerektiği gibi yetişecek? Hatta aynı anda beş işi halledememenin yaşattığı stresden nasıl kurtulabileceğiz?

Yanıt: Biraz daha derin ve güçlü koçluk sorularına ihtiyacımız olacak bu durumda. Kendi zaman algımızla tanışmak nefis bir koçluk konusu:-)

Kendi içimizdeki sesler neler söylüyor? Yetiştirmeye çalıştıklarımız, “bu da var, sonra da bunu yetiştirmem gerekiyor, ama…” cümleleri bizi ne kadar bloke ediyor? Aynı anda kafamızın içindeki tilkiler (kuyruklarına pek dikkat edip) bir çözüm bekleyen sorundan, diğerine sıçrarken, bir süre sonra neden hala bir gram ilerleyemediğimizi sorguluyor muyuz? Sonrasında günah keçilerini aramaya da başlıyorsak, koçluğumuz gelmiş demektir:-))

İşte bir kaç koçluk sorusu:

-Zamanı nasıl yaşıyoruz? Yaşamın hammaddesi zamanı nasıl algılıyoruz?

-Ne zaman/ hangi sahnelerde yaşadıklarımızın içinde kalıyoruz?

-Ne zaman/ hangi sahnelerde yaşadıklarımızı dışarıdan gözlemliyoruz?

-Ne zaman/ hangi sahnelerde bir saat bizim için gerçekten bir saat oluyor? Ne zaman/ hangi sahnelerde bir saat bizim için çok daha kısa ya da uzun olabiliyor?

-İç zamanınız nasıl çalışıyor? İç zamanınız ne kadar sakin/ ne kadar telaşlı?

Küçük bir egzersiz: Rahatsız edilmeyeceğinizden emin olduğunuz sakin bir yer bulun. Telefon, bilgisayar, televizyon, müzik gibi hiç bir uyarıcı olmasın etrafınızda. Sonra 15 dakika sonrasına alarmı kurun ve hiç saate bakmadan sadece 15 dakikalığına kendi kendinize kalın. 15 dakika sonra kaldığınız yerden günlük yaşam devam edecek, söz.:-) Bu 15 dakika Sizin için nasıl geçiyor? En azından kaç kez saate bakmak istediniz? Kaç dakika kaldığını merak ettiniz? (Bu arada 15 dakika boyunca saate bakmak yasak:-) ) 15 dakika sonrasında 15 dakika Sizin için kaç dakikaydı?

Mine Kobal Ok

Ağustos 16, 2012 at 10:54 am 2 yorum

Da Vinci’den İkinci Seans: “Dimonstrazione (İspat)”

Da Vinci’nin ikinci prensibi “Dimonstrazione (İspat)” deneyimlerin tadını çıkarmak, deneyimler/ hatalar yoluyla öğrenmek olarak tanımlanabilir. Farklı bakış açılarını ne ölçüde yaşamımıza taşıdığımız, dünyamızı nasıl tanımladığımızı gösteriyor büyük üstada göre. Dünyayı değiştirmek istiyorsanız, kendi bakışınızı değiştirin diyor Da Vinci.

Aşağıdan bakın, yukarıdan bakın, sonra karşıya geçin bir de uzaktan bakın. Zaman ile oynayın, aynı soruyu beş yıl önceki Size sorun. Cevabınızı dinleyip, sindirdikten sonra beş yıl sonraki halinize tekrar sorun.Rakibinize sorun, annenize sorun ya da Da Vinci’ye sorun. Tüm açılardan ve tüm zamanlardan masaya yatırın. Da Vinci’nin çizimlerindeki farklı açıları ve ışıkları yaşamınızın istediğiniz alanına taşıyın böylece.

Küçük bir alıştırma:

-Bir yönetici olarak, bir baba olarak, bir anne olarak, bir doktor olarak, bir ……… ……. olarak,  en olmazsa olmaz cümleniz, prensibiniz nedir?

-Bu inacın kaynağını nasıl tanımlarsınız?

-Bu inancın doğruluğunu nereden biliyorsunuz?

-Farklı bir zamanda/ yerde/ ırkta olsaydınız bu inancınızı nasıl tanımlardınız?

-Bu inancınızı dokuz yaşındaki bir çocuğa nasıl anlatırsınız?

-Dokuz yaşındaki çocuğun “Neden?” sorularına nasıl yanıt verirsiniz?

Da Vinci’den bir kaç koçluk sorusu daha:

-Hataların iyi birer öğretmen olduğundan yola çıkarak, Size en iyi ders veren hatanız nedir?

-Aldığınız/ almaya çalıştığınız bu dersi yaşamınızın diğer alanlarına nasıl taşıyabilirsiniz? (Özel yaşamdaki bir dersi profesyonel yaşama taşımak gibi)

Meraklısına ekşi sözlükten “Dimonstrazione (İspat)”: Bilgiyi deneme yolu ile test etme, sebatkarlık ve hatalardan ders alma arzusu anlamına gelir. Öğrenmek tek başına yeterli değildir. Öğrenilen her şey mutlaka denenerek test edilmeli, doğruluğuna ondan sonra karar verilmelidir. Bunun için bizden önce ortaya atılmış her türlü teoriye, bize sunulmuş her türlü bilgiye ilk başta şüpheli yaklaşmalı, onu elimizdeki ve elde edebileceğimiz imkanlarla yeniden test etmeli, daha önce yapılmış hataların farkına vardığımızda üstüne giderek doğru bildiğimizi ispata çalışmalıyız.

Tüm zamanların en büyük dahisi kabul edilen leonardo bile büyük hatalar ve şaşırtıcı gaflar yapmıştır. Kendisi de bu konuda “bana öyle geliyor ki bütün kesin kanaatlerin anası olan deneye dayanmayan, kökeni veya vasıtaları birinci elden, denenmemiş veya beş duyudan biriyle sınanmamış bilimler yararsız ve hatalarla doludurlar” demiştir. Bunun için hatalardan, önümüze çıkan güçlüklerden ders alarak, öğrendiğimiz her yeni bilginin doğruluğunu mutlaka test edip ondan sonra hafızalarımıza kazımamız gerekir.

Mine Kobal Ok

Nisan 10, 2012 at 7:44 am Yorum bırakın

Bir Kelebeğin Koçluk Hikayesi

Koçluğu kişinin kendi kaynaklarına ulaşarak ne istediğini ve eylem adımlarını tanımladığı sistematik bir süreç olarak tanımlıyoruz. Bununla birlikte koçluğun tam olarak ne olduğunu anlatabilmenin bir çok koçu ne kadar zorlayabileceğini de çok iyi biliyoruz. O nedenle Sandro da Silva’nın kelebek metaforuyla paylaştığı hikayede olduğu gibi koçluğun farklı çalışma alanlarından (danışmanlık, mentorluk, rehberlik, terapi) farkını anlatmanın iyi bir başlangıç olacağını düşündük.

Daha iyi uçmak için yeni beceriler öğrenmek isteyen kelebeğe

Danışmanın yanıtı: Senin ihtiyaçlarına özel hazırlamış olduğum plan burada, adım adım uyguladığında istediğin performansa ulaşacaksın.

-Mentorun yanıtı: Sevgili Kelebek, zamanında ben de çok zorlanmıştım. Şimdi bana dikkatle bakmanı istiyorum. Kanatlarımı nasıl kullandığımı iyice anladıysan, sıra sende demektir. Yok hayır, önce başını kaldıracaksın. Aynen böyle, gördün mü?

-Rehberin yanıtı: Demek daha iyi uçabilmek için yeni beceriler kazanmak istiyorsun. Peki daha iyi uçmaktan ne anlıyorsun? Senin için daha iyi uçmak ne demek?

-Terapistin yanıtı: Geçmişte benzer bir gelişim isteğin olmuş muydu? Seni neler zorlamıştı? Şimdi o ana gitmeni istiyorum…

-Koçun yanıtı: Bir ile on arasında bir ölçekte sahip olduğun becerileri değerlendirdiğinde kendini kaçta görüyorsun? Bu görüşmenin sonunda kaçta olmak istersin? Ulaştığını nereden anlayacaksın? Yeni beceriler kazanmak için hangi kaynakların var? Daha farklı kaynaklar neler olabilir? Bu kaynaklara nasıl ulaşabilirsin? Daha iyi uçmanın senin için değeri nedir? Bu konuda motivasyonunu nasıl değerlendiriyorsun? İlk atacağın eylem adımı ne olur? Bu adımı ne zaman gerçekleştirebilirsin?

Sonuç olarak “koç” koçluk alan kişinin tüm kaynaklara sahip olduğunu bilerek kendisinin konuyu tüm açılardan değerlendirebilmesi ve eylem adımlarını belirleyebilmesi için alan yaratan kişidir.

İşte bu nedenle biz “En iyi koç orada olmayan koçtur.” diyoruz:-)

Koçluk ile ilgili tüm sorularınız için info@coachinghouse.com.tr adresinden bize ulaşabilirsiniz.

Mart 1, 2012 at 8:00 am Yorum bırakın

İsim- Şehir Oynama Zamanı

Sabah Uğur’un bir tweet cümlesiyle bu yazı oluştu. Nergis kokusu, anneciğim ve İzmir:-)

Nergis kokusu, fırından yeni çıkmış poğaça kokusu ya da akşamüstü çay saati keki kokusu, insanı geçmişe annesine, kendini ait hissettiği yere, memleketine, özlediklerine götürür. Farkındalıkla o kokuyu yakalayabilmiş olmak, aslında yaşadığımızı anlatan şanslı anlardan biri. Uğur iyi ki bugün o anı yakalamış, iyi ki paylaşmış.

Nergis kokusundan yola çıkarak Rita Carter’ın Multiplicity: The New Science of Personality kitabıyla devam etmek istiyorum. Rita Carter genetik yapımızın ilişki kurmaya programlandığı söylediği bu kitabında birlikte olduğumuz kişilerin, sıkıkla bulunduğumuz ortamların kişiliğimiz üzerindeki etkisini anlatır.

Carter, çevre koşullarımızın değişimi ile paralel zaman içerisinde kişiliğimizin de değiştiğini söyler. Kendi web sayfasında (www.ritacarter.co.uk) konu ile ilgili tadımlık bir anket de paylaşan Carter’ın yöneltiği sorulardan bazıları şöyle;

-Daha önce heyecan ve hevesle başlamış olduğunuz bir hobiniz bugün Size sıkıcı geliyor mu? İçinde takı tasarımı, model uçak, mum yapımı, ahşap boyama ya da küçük marangozluk denemeleri geçen yanıtlar hepimize tanıdık geliyor.

-Zaman içerisinde el yazınız değişti mi? Bu soru yeni nesil için çok da anlamlı olmayabilir:-)

– Hatıralarınız bazen Size bir film sahnesi gibi mi geliyor? Gerçekten yaşadınız mı diye bir daha düşünüyor musunuz? Bu soruyu çok sevdim.

-Kendi kendinize konuşur musunuz? Bu soruyu da bağımsız bir kaynaktan okuyor olmak iyi geldi.

-Yurt dışına çıktığınızda yabancı diliniz Sizi şaşırtacak kadar iyi mi oluyor?

Rita Carter bu sorulardan yola çıkarak çoğumuzun kişiliğinin zaman içinde çevremizle kurduğumuz ilişki sonucunda değişebildiğini söylüyor.  Bu yaklaşım üzerinde biraz düşündükten sonra onaylayabileceğiniz bir cümle. Şöyle bir düşünün;

Bazı insanlar vardır, onlarla ne zaman bir araya gelseniz Size kendinizi iyi hissettirler. O gün tüm Murphy yasaları anlaşıp Sizi bulmuş olsada, o insanlar Size iyi gelir. Onların yanından ayrıldığınızda kendinizi yenilenmiş, enerjik, coşkulu ya da huzurlu hissedersiniz. Sizi üzen veya kıran her neyse artık küçücük kalmıştır.

Ya da bazı yerler vardır, ne zaman orada olsanız kendinizi iyi hissedersiniz. Belki çocukluk hatıralarınız orada olduğu için, belki de çocukluktan kalan nefis çiçek kokularınız Sizi beklediği için, o yerler Size hep iyi gelir. Hatta gitmeden sadece o yeri düşünmek bile Sizi sakinleştirecek o derin nefesi almanıza yardımcı olur.

Nasıl bir Siz olmak istiyorsunuz? Bir an için tüm zorunluluklardan sıyrıldığınızı düşünün ve devamında aşağıdaki sorulara bir göz atın.

-Ruhunuza kimler iyi geliyor?

-Nerede olmak Size iyi geliyor?

-Hangi koku Size huzur veriyor?

-Hangi yemek Size mutluluğu hatırlatıyor?

Şimdi İsim Şehir oynama zamanı:-)

Mine Kobal Ok

Ocak 9, 2012 at 4:05 pm 1 yorum


Yeni gönderimlerden haberdar olmak için e-posta adresiniz

Diğer 86 aboneye katılın