Archive for Kasım, 2012

Nasıl Bir Çocuk İstiyorsunuz?

Seminerlerde bir aksilik olmazsa bana sorulan ilk üç sorudan biri “Sizin için zor olmuyor mu? Bebeği bırakıp taa buralarda seminer vermek?” oluyor. Ben de hep aynı yanıtı veriyorum: “Benim burada olmam Eren için de iyi bir şey. Baba ile bol bol zaman geçiriyor. Eve döndüğümde ikimiz de çok seviniyoruz. Ve biraz daha büyüdüğünde daha çok kendi sorumluluğunu alabilen, özgüveni olan bir çocuk yetiştirebilmek için iyi bir rol modeli olmaya çalışıyorum.” Bununla birlikte yaşamın tek amacını sadece çocuk yetiştirmek olduğuna inanarak “fedakar”, “saçını süpürge eden” çocuk odaklı bir anne olmanın tehlikeli olduğunu düşünüyorum.

Eren öncesine kadar kendimi asla mükemmeliyetçi biri olarak tanımlayamadım. Detaylar söz konusu  olduğunda ilkokuldan bu yana kabus gibiyimdir, muhteşem işlem hatalarından, test sorularındaki tüm olumsuzluk eklerinin olduğunu tuzaklardan bu yana kayda değer pek yol alamadığımı da itiraf edebilirim. Ancak “anne” sıfatı ile Eren ile ilgili her konuda nasıl Alman bir mürebbiyeye dönüştüğümü bazen hayretle izliyorum. Yemek kurallarından televizyon yasağına, uyku düzeninden konuşma kalıplarına kadar doğru ve yanlışları tüm ev ahalisi de ezberlemiş durumda:-)

Tüm bu sahne ile paralel mükemmel bir anne olmaya çalışmıyorum aslında, sadece “sahici” bir anne olmak istiyorum. Söyledikleri ile yaptıkları tutarlı olan bir anne olmak istiyorum.

-Eren’in mutlu olmasını istediğim için evde gerçek bir neşe olmasına özen gösteriyorum.

-Eren’in mutlu olmasını istediğim için birlikte bol bol güldüğümüz anılar biriktiriyorum.

-Eren’in yaratıcı olmasını istediğim için, sürekli yeni bir şeyler öğrenmeye devam ediyorum.

-Eren’in idealleri olmasını istediğim için, ben de kendi ideallerimi gerçekleştirmeye devam ediyorum.

Bu listeyi keyifle uzatabilirim:-)

Eren nefis bir öğretmen. Bana detaylarla nasıl başa çıkabileceğimi öğretiyor. Zamanı daha da etkili nasıl kullanabileceğimi öğretiyor. En değerlisi ise bana hayata nasıl sorular sormam gerektiğini öğretiyor.

Suçluluk hissiyle ya da daha yumuşak bir ifadeyle “mutlu çocuk yetiştirebilmek” için çocuğa yapışmanın amaç ve araç karmaşası olacağını düşünüyorum. Çocuk ile birlikte yaşamak, birlikte yaşamı büyüterek daha keyifli yaşamak, her anın tadını çıkararak yaşamak hiç de kolay değil tabii ki. Ancak tüm çocuklar nefis bir öğretmen:-) Anne ve babalar eğer doğru soruları sorabiliyorlarsa, çocuklar da en mutlu, en keyifli yanıtları vereceklerdir.

Siz nasıl bir çocuk istiyorsunuz?

Mine Kobal Ok, ACC

Kasım 28, 2012 at 8:27 pm Yorum bırakın

Başarısızlıklarımızla Barışmak

Başarılı olmayı herkes ister nokta. Başarılı olmanın ötesinde başarının keyfini de doya doya çıkarabilmek de çok değerli aslında. Bazen pek övündüğümüz “mükemmeliyetçilik” duruşu ile “sırada ne var?”, “asıl iş şimdi başlıyor” gibi cümleler  bizi yeni bir yarışa hazırlayabiliyor. Belki de başka bir seçenek olduğunu unuttuğumuz için hep başarılı olmak için uğraşıp duruyoruz. Huzur ve dengenin bizim için ne ifade ettiğini unutup, sadece başarılı olmak istiyoruz.

İşte tam bu noktada başarı ekseninin diğer ucuna gitmek istiyorum.

-Başarısızlık Sizin için ne ifade ediyor?

-En kocaman başarısızlığınızı nasıl anlatırsınız?

-Peki, başarısızlıklarınız ile ne kadar barışıksınız?

Ezberlenmiş cümleler sıralamasında üst sıralarda yer alan “hatalardan ders almak” ifadesini ne kadar yaşıyoruz? J.K. Rowling’in 2008 yılında Harvard Üniversitesinde yapmış olduğu konuşma nefis bir başarısızlık hikayesi…

“Başarısızlık hayatımda gerekli olmayan her şeyden kurtulmam anlamına geliyordu. Adeta yeniden özgürlüğüme kavuşmuş gibiydim. Çünkü hayatta en çok korktuğum şey başıma gelmişti. Ben hala hayattaydım. Çok sevdiğim bir kızım, eski bir daktilom ve aklımda muhteşem bir fikir vardı. Dibe vurup kaya bir sert bir zemine çakıldığım o ani benim için yaşamımı yeniden inşa edebileceğim sağlam bir temel oldu. Sınavlarda başarılı olarak tadamadığım kendime güven duygusunu, başarısızlığım sayesinde yaşadım. Başarısızlığım ile kendimle ilgili başka şekilde öğrenemeyeceğim şeyler keşfettim. Güçlü bir iradeye ve düşündüğümden daha fazla disiplin anlayışına sahip olduğumu ve çok değerli dostlarım olduğunu anladım.”

Meraklısına not: Konuşmanın tamamını bu adresten izleyebilirsiniz izleyebilirsiniz. http://www.ted.com/talks/jk_rowling_the_fringe_benefits_of_failure.html

Meraklısına bir not daha: Başarısızlık üzerinde düşünürken sevgili Google ne der diye sorduğumda etohumun Özyeğin Üniversitesi’nde Eylül ayında düzenlediği “Başarısızlık Zirvesi” ile karşılaştım.

Son not: Başarısızlıklarımızı keyifli sohbet konularına dönüştürebilmek dileğiyle:-)

Mine Kobal Ok, ACC

Kasım 16, 2012 at 4:30 pm Yorum bırakın

Duygunun Tavsiyesi

Çocuk, okulda sıra arkadaşına ne kadar çok sinirlendiğini annesine anlattığında, Sizce annenin yanıtı ne olur? “O kadar da sinirlenecek bir şey yok, o da seni zor durumda bırakmak istememiştir. Hem bu kadar küçük bir şeye sinirlenmen anlamsız değil mi?” etrafında dolanan cümleleri duymayı bekleriz.

Pek çocuğumuz bu şekilde büyüdük. Korktuğumuz zamanlarda, aslında korkacak bir şey olmadığını, üzüldüğümüzde üzülmeye değmeyeceğini, canımız acıdığında cesur olmamız gerektiğini, duyarak/ anlamaya çalışarak büyüdük. Tal Ben Shahar Mükemmeli Aramak kitabında Psikolog Haim Ginott referansıyla bu durumu şöyle özetliyor “Pek çok insan gerçek duygularının ne olduğunun farkında olmayacak şekilde eğitilmiştir. Aslında anne babanın rolü, çocuğun duygularına ayna tutabilmek, gerçek duygularını içine tavsiyeler katmadan ona yansıtabilmek olmalıdır. Bir çocuk fiziksel olarak nasıl göründüğünü aynalardan öğrenir. Hissettiklerini ise özellikle anne ve babasından duyduğu sözlerle öğrenir.” Dolayısıyla sadece “anlıyorum, bu durum seni ne kadar üzmüş” demek yeterli olacaktır. Böylece yaşadığı duygunun gerçek olduğunu anlar, böylece onun anlayan anne ve babası olduğunu bilir ve böylece duygularını izlemeyi, anlamayı ve ifade edebilmeyi öğrenir. Devamında ise diğer insanların da farklı duyguları olduğunu anlayabilir.

Ginott’un bu cümlelerini yetişkin dünyamıza taşıdığımızda “Birbirimize ne kadar duygu tavsiyesi vermeye çalışıyoruz?” sorusunu duyuyoruz. Tamamen iyi niyetle, yardımcı olabilmek hevesiyle o çok değer verdiğimiz insanın duygularını düzeltmeye çalışıyoruz. Seminer malzemesi olarak ezberlediğimiz empati ise nedense uygulamada pek işe yarayamıyor.

Duyguları kabul etmek, izlemek, fark etmek kocaman problemleri çözecek sihir değil elbette. Bununla birlikte  çok güçlü bir ilk adım:-)

Duyguların geçici olduğunu biliyoruz. Peki Siz, duygularınız geçmeden onları izlemek için ne yapıyorsunuz? Daha farklı neler yapabilirsiniz?

Sohbetlerinizde sadece duyguyu izlemek ayna olabilmek için neler yapabilirsiniz? Bazen bir şey yapmamak, yapıyor olmaktan daha zorlayıcı olabiliyor, yine de keyifli:-)

Mine Kobal Ok, ACC

Kasım 9, 2012 at 6:58 am Yorum bırakın

Güzel Olmak, Güzelleşmek

-Güzellik nedir?

-Güzelliği nasıl anlatırsınız?

-Nesnel bir çerçevede tüm zamanlarda, tüm coğrafyalarda ortak bir tanım yapılabilir mi?

-Ya da böyle bir tanıma gerek var mı?

Tanımlansan da tanımlanmasa da herkes güzel olmak istiyor. En azından bu cümle hem fikir olabiliyoruz. Güzellik tanımı Milo’nun Venüs’ünden, Andy Warhol’un Marliyn’ine ya da David Beckam’a kadar farklılık gösterse de herkes güzel olmak istiyor. Sıfır beden Kate Moss’mu, yoksa daha akdeniz akdeniz Sophia Loren mi Size daha yakın geliyor bilemiyorum. Ya da Adrian Brody mi, Brad Pitt mi, yoksa Johnny Depp mi?

Güzelliğin ötesinde zerafeti ile de hep farklı bir yerde olan Audrey Hepburn kendisiyle yapılan bir röportajda güzellik ile ilgili söyledikleri, sanırım verilebilecek en nefis yanıt olmuş.

-Çekici dudaklar için, nezaket dolu konuşun.

-Güzel gözler için iyi insanları arayıp bulun.

-İnce bir vücut için, yemeğinizi aç olanla paylaşın.

-Güzel saçlar için, her gün bir çocuğun ellerinin onlar arasında gezinmesini sağlayın.
-

-Dikkat çekici pozlar vermek istiyorsanız, yanınıza bilgelik ve tevazuyu alarak yürüyün; asla cahilce ve gururla yürümeyin.

-İnsanlar, eşyalardan daha çok, onarıma, yenilenmeye, canlanmaya, gelişmeye ve bağışlanmaya ihtiyaç duyar; asla kimseyi fırlatıp atmayın.

-Eğer bir yardım eline ihtiyaç duyarsanız, kolunuzun sonunda bir tane bulacağınızı unutmayın. Yaşlandıkça, iki eliniz olduğunu fark edeceksiniz – biri kendiniz için diğeri başkalarına yardım etmek için.

-Bir kadının güzelliği giydiği giysilerde, vücudunda ya da saçını tarama şeklinde değildir. Bir kadının güzelliği gözlerinde görülür, çünkü gözler kalbin aynasıdır, sevginin yaşadığı yerin! Bir kadındaki gerçek güzellik ruhuna yansır. Sevgiyle verdiği ilgi, gösterdiği tutkudur. Ve bir kadının güzelliği sadece geçen yıllarla büyür…

Bir soru: Size güzelliğin reçetesi sorulduğunda yanıtınız ne olurdu?

Benim yanıtım Ye, Dua Et, Sev filminden geliyor “Karaciğerinle gülebildiğimizde çok güzel oluyoruz.”

Güzelliğinize:-)

Mine Kobal Ok, ACC

Kasım 3, 2012 at 7:46 am Yorum bırakın


Yeni gönderimlerden haberdar olmak için e-posta adresiniz

Diğer 86 aboneye katılın