Archive for Ocak, 2012

Değerleri Yaşamak

Günümüz iş dünyasını yeni dünya olarak tanımlamayı seviyorum. Okuldaki ders notlarımızı, işe ilk başladığımız dönemdeki doğruları, hatta bir kaç yıl öncesinin “yeni” çözüm yaklaşımlarını unutup, yeni dünyaya merhaba demeyi öğreniyoruz hep birlikte.

Bugünlerde alışık olduğumuz “iş”, “iş tanımı”, “pozisyon” kavramlarının içini nasıl doldurduğumuzu sorgulamaya başlıyoruz.

Önce bildiklerimizden başlayalım:

Gerçek 1: “Esnek” olabilen kurumlar gelecekte ayakta kalmaya ve büyümeye devam edebilecekler.

Gerçek 2: İnsan Kaynakları çalışanları öğrenen organizasyonlar yaratmak için çalışıyorlar.

Gerçek 3: Yeni nesil artık iş yaşamında, daha da yenileri yolda geliyorlar.

Artık belirli bir başlıkta uzmanlığı olmayan çalışanlar için hayat zorlaşıyor.

Seth Godin’in dediği gibi “ortalama çalışanlar” için hayat bitiyor. Ya da Daniel Pink’in dediği gibi “T” kariyerleri öğreniyoruz.  Her konuda biraz bilgimiz ve fikrimizin olduğu, ancak bir  alanda derinleştiğimiz kariyerlerimiz oluyor.

Yeni dünyada iş aramak ya da masanın diğer tararfından işe almak çok daha farklı olacak/ oluyor. Uzun yıllar satış ya da finans yöneticiliği yapmış olmak, ya da bağlı çalışan sayısının kabarık olması yeni dünyada çok da bir şey ifade etmeyebiliyor. Kurumların oyuna devam edebilmek için yeni ihtiyaçları ve çalışanlarından yeni beklentileri var. Kurumlar artık dikey yapılanmaları terkettiklerin bu yana, daha müdürlük, en müdürlük sözleri veremiyor.

Yatay yapılanma ile birlikte proje takımları, diğer çalışanlarla ve birimlerle iletişim öne çıkıyor.

Liderden beklenen belirli sayıda bağlı çalışanını yönetmenin ötesinde, takımlar yoluyla işbirliğine yönelik ortam oluşturabilmesi oluyor.

Kime bağlı çalışıldığından çok, elde edilen sonuçlar ve uzmanlığın devamında yaratılan artı değerler önem kazanıyor.

Kopyala yapıştır görev tanımlarının yerini, içini çalışanların doldurduğu değerler alıyor.

Eğer iş arıyorsanız öğrenme isteğiniz, sahip olduğunuz beceriler, motivasyonunuz ve değerleriniz, fark yaratmanızı sağlayacaktır.

Eğer yönetici pozisyonunda çalışıyorsanız nasıl işbirliğine yönelik bir ortam yarattığınız, ekibinizi nasıl motive edebildiğiniz, diğer çalışma takımları ile birlikte sürekli öğrenmeyi nasıl desteklediğiniz ve değerleri nasıl yaşattığınız başarı hikayenizin kurgusu olacaktır.

Son söz: Farkındalıkla değerleri yaşayabilmek, bu değişim sürecinde var olabilmek ve büyüyebilmek için ilk adım olacaktır.

Mine Kobal Ok

Ocak 31, 2012 at 6:45 pm 3 yorum

Bir Anlık Sessizlik

Sadece bir an için sessiz olmanın huzurunu yaşamak.

Sevgili internet ve takım arkadaşları hergün hayatı bizim için daha da kolaylaştırıyor. Buna rağmen yeni dünyada 24 saat hiç birimize yetmiyor. Akıllı telefonlarımız ve tablet bilgisayarlarımız bizi “özgürleştirerek” bağımlı kılmayı başardılar. Belki başta biraz direndik ancak sonra hepimiz yavaş yavaş sosyal medyadaki takipçilerimize karşı sorumluluklarımızı  pek sevdik.

Bilgisayarımızı açtığımızda önce facebook sayfasına bir göz gezdiriyoruz. Sonra ana sayfamız  tüm gün fonda kalarak kaçamaklarımıza hizmet ediyor.

Bir yere gittiğimizde artık ilk yaptığımız Four Square’den paylaşmak.

Son tweetimizi atmadan artık hiçbirimizin gözümüze uyku da girmiyor.

Sosyal medya iyi mi kötü mü sorusunu sormuyorum tabii ki. Çünkü artık seçme şansımız yok, yeni dünyada görünür olabilmek için sanal dünyada avatarımızı yaşatmamız gerekiyor. Sanal dünyada var olurken, gerçek dünyada ne yaptığımızı merak ediyorum sadece.

Her an elimize yapışan telefonla yaşıyoruz. Restaurantta öğle yemeği siparişinin gelmesini ya da bankada sıra numaramızın panoda çıkmasını beklerken e-postalarımızı, BBM’lerimizi, facebook mesajlarımızı sürekli kontrol ediyoruz. Kaç kişi beğendi? Kaç kişi paylaştı?

Çevrimiçi olmanın tüm çekiciliğine rağmen bir an için sessiz kalmayı seçebiliyor muyuz?  Sadece huzurlu olmak için, nefesimizi dinleyebiliyor muyuz?

Mine Kobal Ok

Ocak 30, 2012 at 4:53 pm Yorum bırakın

Bir Nefes Mutluluk

Nedenini bilmiyorum ancak bir kaç haftadan bu yana daha sade olmak üzerine düşünüyorum. Sade, sakin ve içten davranmak yeni bir düşünce baloncuğu değil benim için, ancak “olmak” fiilini kullandığımda daha çok ev ödevim olduğunu farkediyorum. Boğulmadan, “mış” gibi de yapmadan, sade bir geçişle sade olabilmek, işte tam olarak bunu istiyorum.

Bir koçluk görüşmesi sonrasında sade olmanın ilk küçük adımı “nefes” oldu.

Farkındalıkla aldığım bir nefesin ne kadar çok soruya sakin bir yanıt olabileceğini kendime bir daha hatırlatmak o kadar iyi geldi ki. Koçluk sonrasındaki kendime notlarımdan bir kaç satırı buraya taşımak istedim.

Bir nefes alarak başlayabilirim.

Bir nefes sonrasında değişebilirim.

Boğulduğumda, “eyvah” yetişemiyorum anlarında uzun bir nefes alabilirim.

Bir şeylerin bana inat ters gittiğine inanmaya başladığımda, merkürü suçlamadan önce doya doya bir nefes alabilirim.

Ya da çok mutlu olduğum anlarda, o anın fotografını iyice hatırlamak için kocaman bir nefes alabilirim. (Bu cümleyi çok sevdim)

Ve kendime hazırladığım nefes notum “Doya doya nefes al:-)”

Mine Kobal Ok

Ocak 28, 2012 at 7:51 pm Yorum bırakın

Sizin Hikayeniz

Sürekli hikaye anlatıyoruz.

Kendimizle ilgili, işimizle ilgili, geçen tatilde nereye gittiğimiz ya da son izlediğimiz filmle ilgili. Bazen hikayadeki kahraman olduğumuzu hatırlıyoruz, bazen unutuyoruz. Bazen büyük bir şevkle doya doya, gözlerimiz parlayarak anlatıyoruz, bazen de altın olan sükuttan cesaret alarak anlaşılmayı bekliyoruz.

Sizin işinizle ilgili hikayeniz nasıl?

Macera dolu bir kahramanlık öyküsü mü? Umut dolu bir girişimcilik öyküsü mü? Ya da kendi kelimelerinizle nasıl bir hikaye anlatıyorsunuz?

Şimdi de zor soru hikayenizden ne kadar mutlusunuz?

Hikayeniz Size neler düşündürüyor? Hikayeniz Size neler hissetiriyor?

Bu soruların yanıtları üzerinde düşünüp taşınmak, biraz tartmak sonra da tekrar çalışmak gerekiyor. Kendi hikayemizin sorumluluğunu almak o kadar da kolay değil. Bir şekilde keyif alacağımız, biraz da bizi zorlayacak bir hikaye için odaklanmak gerektiğini düşünüyorum. Sihirli koçluk sorusu “Ne istiyorum?” buarada da başlangıç noktası oluyor. Bu sorunun devamında “ama”, “keşke” ile başlayan ve olumsuz devam eden akredite bahanelerimiz varsa, biraz daha derine inildiğinde kendimizi kısıtlayan bir “ya da” anlayışıyla karşılaşma olasılığımız çok yüksek. Aynı hikayeyi koçluk çalışmasıyla 360 derecede değerlendirdiğimizde, “ya da” ile başlayan cümlelerin yerini “ve” ile zenginleşen ifadeler almaya başlıyor. Koçluk, hikayenin devamını kendimizin yazacağını bize hatırlatan, devamında da kağıdı kalemi elimize almamızı sağlayan güçlü bir araç.

Siz hikayenizin devamını nasıl yazmak istiyorsunuz?

Mine Kobal Ok

 

Ocak 16, 2012 at 4:29 pm Yorum bırakın

Şirketinizin Ruhunu Nasıl Besliyorsunuz?

İş dünyasının oyun kuralları eskilerini anlayamadan/ alışamadan sürekli değişiyor. Hatta eyvah yine ne kaçırdım hissiyle yaşamaya alıştık bile. Her gün yeni bir sosyal medya mecrası ya da uygulama hayatımıza girmek için sıraya giriyor. Dahil olmadığımızda eksik kalırız endişesiyle yeni bir kullanıcı adı ve şifre daha ezberliyoruz.

Benim gibi 90’lı yılların ortalarında iş yaşamına başlamış olanların X-Y kuşağı hattında arada kaldığını düşünüyorum.  Bir tarafta internet ile iş yaşamında tanışan web sitelerinin e-posta adreslerinin ilk günlerini hatırlayan bir nesil, diğer tarafta uyanık olduğu tüm süreyi online geçiren genç nesil.

Tam bu noktada bir kaç soru sormak istiyorum.

-Size göre iş ve özel yaşam arasında nasıl bir ilişki var/ olmalı?

-İkisi birbirinden ayrı alanlar mıdır?

-İş ve özel yaşam dengesi üzerinde çalışılması gereken bir soru mudur?

-İş yaşamı denildiğinde aklınıza gelen ilk üç kelime nedir?

-Özel yaşam denildiğinde aklınıza gelen ilk üç kelime nedir?

Eğer iş ve özel yaşamını birbirinden kalınca bir çizgi ile ayırıyorsanız, ya da eğer iş yaşamı Size sadece para, kariyer, performans ya da terfi gibi köşeli ifadeleri çağrıştırıyorsa X nesline daha yakın olduğunuzu söyleyebilirim. Eğer iş ve özel yaşamı çok da üzerinde bir çaba harcamadan birlikte algılayabiliyorsanız, iş yaşamını kendinizi geliştirdiğiniz, yeni ilişkiler geliştirdiğiniz ve eğlendiğiniz bir alan olarak tanımlıyorsanız, Sizin Y nesline daha yakın olduğunuzu söyleyebilirim.

X neslinden bir yönetici, şirketinin kağıt üzerinde tanımlı sistemlerinin iyi çalışmasınıni performans hedeflerinin tuturulmasının ve yıllar itibarıyla istenen büyüme oranlarının yakalanmasının yeterli olacağını düşünürken, Y neslinden bir çalışan insan kaynaklarındaki dosyasının ait olduğu skaladan bağımsız, keyif alabildiği ve birlikte öğrendiği iş arkadaşları ve esnek çalışma saatleri isteyebiliyor. Y nesli işten yaratıcılığını ortaya koyabileceği bir alan yaratmasını veya yaptığı işin daha büyük resimde ne ifade ettiğini/ şirketinin ruhunu hissetmek isteyebilir.

Y nesli ile keyif alarak çalışmak için kuralları esnetmeye hazır mısınız?

Sadece mekanik ve köşeli ifadelerin dışında kişilerin kendi potansiyellerini işe yansıtmaları için anlam bulmalarına yardımcı olmaya hazır mısınız?

Çünkü artık Maslow’un klasik motivasyon hiyerarşisinin yaşamadığını biliyoruz. Fizyolojik ihyiyaçlar, güvenlik, sosyalleşmek, saygı ve kendini gerçekleştirme beklentilerimiz bu sırayı izlemeleri gerektiğini düşünmüyorlar. Tipik bir Y nesli mensubu hiç bir iş güvenliği olmamasına rağen bol bol seyahat edebileceği, yeni insanlarla tanışabileceği, çalışma saatlerinin ise akşam ve hafta sonlarını kapsayan bir işi 09:00- 17:00 mesaisine tercih edebiliyor. Ya da Y nesli ruhu taşıyan biri kimsenin gözlerinin içinin gülmediği gri bir ofis ortamını, belirsizliklere dolu yeni bir iş deneyimi için terk edebiliyor.

Sosyal medyada şirketinizin mutfağını paylaşmak Size ne kadar yakın?

Yaşayan bir şirket blogunuz var mı?

Dış müşterilerinize vaadettiğiniz sözleri, iş müşterileriniz için de uygulayabiliyor musunuz?

Siz şirketinizin ruhunu nasıl besliyorsunuz?

Y neslinden yöneticilere ne kadar hazırsınız?

Mine Kobal Ok

Ocak 14, 2012 at 1:11 pm Yorum bırakın

İsim- Şehir Oynama Zamanı

Sabah Uğur’un bir tweet cümlesiyle bu yazı oluştu. Nergis kokusu, anneciğim ve İzmir:-)

Nergis kokusu, fırından yeni çıkmış poğaça kokusu ya da akşamüstü çay saati keki kokusu, insanı geçmişe annesine, kendini ait hissettiği yere, memleketine, özlediklerine götürür. Farkındalıkla o kokuyu yakalayabilmiş olmak, aslında yaşadığımızı anlatan şanslı anlardan biri. Uğur iyi ki bugün o anı yakalamış, iyi ki paylaşmış.

Nergis kokusundan yola çıkarak Rita Carter’ın Multiplicity: The New Science of Personality kitabıyla devam etmek istiyorum. Rita Carter genetik yapımızın ilişki kurmaya programlandığı söylediği bu kitabında birlikte olduğumuz kişilerin, sıkıkla bulunduğumuz ortamların kişiliğimiz üzerindeki etkisini anlatır.

Carter, çevre koşullarımızın değişimi ile paralel zaman içerisinde kişiliğimizin de değiştiğini söyler. Kendi web sayfasında (www.ritacarter.co.uk) konu ile ilgili tadımlık bir anket de paylaşan Carter’ın yöneltiği sorulardan bazıları şöyle;

-Daha önce heyecan ve hevesle başlamış olduğunuz bir hobiniz bugün Size sıkıcı geliyor mu? İçinde takı tasarımı, model uçak, mum yapımı, ahşap boyama ya da küçük marangozluk denemeleri geçen yanıtlar hepimize tanıdık geliyor.

-Zaman içerisinde el yazınız değişti mi? Bu soru yeni nesil için çok da anlamlı olmayabilir:-)

– Hatıralarınız bazen Size bir film sahnesi gibi mi geliyor? Gerçekten yaşadınız mı diye bir daha düşünüyor musunuz? Bu soruyu çok sevdim.

-Kendi kendinize konuşur musunuz? Bu soruyu da bağımsız bir kaynaktan okuyor olmak iyi geldi.

-Yurt dışına çıktığınızda yabancı diliniz Sizi şaşırtacak kadar iyi mi oluyor?

Rita Carter bu sorulardan yola çıkarak çoğumuzun kişiliğinin zaman içinde çevremizle kurduğumuz ilişki sonucunda değişebildiğini söylüyor.  Bu yaklaşım üzerinde biraz düşündükten sonra onaylayabileceğiniz bir cümle. Şöyle bir düşünün;

Bazı insanlar vardır, onlarla ne zaman bir araya gelseniz Size kendinizi iyi hissettirler. O gün tüm Murphy yasaları anlaşıp Sizi bulmuş olsada, o insanlar Size iyi gelir. Onların yanından ayrıldığınızda kendinizi yenilenmiş, enerjik, coşkulu ya da huzurlu hissedersiniz. Sizi üzen veya kıran her neyse artık küçücük kalmıştır.

Ya da bazı yerler vardır, ne zaman orada olsanız kendinizi iyi hissedersiniz. Belki çocukluk hatıralarınız orada olduğu için, belki de çocukluktan kalan nefis çiçek kokularınız Sizi beklediği için, o yerler Size hep iyi gelir. Hatta gitmeden sadece o yeri düşünmek bile Sizi sakinleştirecek o derin nefesi almanıza yardımcı olur.

Nasıl bir Siz olmak istiyorsunuz? Bir an için tüm zorunluluklardan sıyrıldığınızı düşünün ve devamında aşağıdaki sorulara bir göz atın.

-Ruhunuza kimler iyi geliyor?

-Nerede olmak Size iyi geliyor?

-Hangi koku Size huzur veriyor?

-Hangi yemek Size mutluluğu hatırlatıyor?

Şimdi İsim Şehir oynama zamanı:-)

Mine Kobal Ok

Ocak 9, 2012 at 4:05 pm 1 yorum

2012’den İstediklerimiz

Ocak ayının ilk günlerinde yaşamımızın tüm alanlarını masaya yatırırız. Önce bir önceki yılın muhasebesiyle hikaye başlar. Devamında da yeni yıl dileklerini sıralarız. Önceki üç cümlede yeni bir haber yok. Genellikle yeni yıldan istediklerimizi Ocak ayının sonuna gelmeden, bir sonraki yılın istek listesi olarak saklamayı seçeriz. Sonrasında her yıl kendimizi benzer dileklerle başbaşa buluruz, ta ki yeni yıl dileklerini gereksiz bulana kadar. Bu yıl  biraz daha farklı bir sonuç için eski yıl muhasebesine ve yeni yıl diyaloguna biraz koçluk iksiri eklesek nasıl olur?

Yasemin için 2011 öylesine sıradan bir yıl olarak geçmişti. Başına şükür bir felaket gelmemişti, sağlığı iyiydi, her sabah gittiği işi de duruyordu ancak özetle sıkıcı bir yıldı işte 2011 onun için. 4 Ocak doğum günündeki koçluk randevusu almasının bir anlamı olmalıydı ve görüşme için yola çıktığında ne konuşmak istediğini çok iyi biliyordu. 2012’nin her zaman hatırlanacak harika bir yıl olmasını istiyordu.

Yasemin ile çalışmaya ilk koçluk tanışmalarında kullanmayı pek sevdiğimiz çember çalışmasıyla başladık. Kocaman bir kartonun tam ortasında sekiz alana bölünmüş boş bir çember ve renkli kalemlerle  Yasemin, tüm yaşam alanlarını adlandırmaya başladı. Bundan yaklaşık 6 ay önce benzer bir çalışma yapmıştık, ancak bugünkü uygulama biraz  yılbaşı ve doğum günü ruhunda olacaktı.

Önce yaşam alanları tanımladı Yasemin, sekiz dilim yetmedi iki dilim daha ekledik biz de:-) Her dilim için uygun olacak bir renk seçti, kariyer için koyu mavi, sosyal medyayı mavi, seyahatler turuncu, sevgilisi kırmızı renklerle yazıldı. Koçluk seanslarının küçük sırlarından bir de ölçeklerle çalışmaktır. Böylece zihnimize doğru mesajları iletebiliriz. Her bir dilim için Yasemin’in bir ile on ölçeğindeki “on” halini resmetmesini istedim. Yasemin’in önceki görüşmelerden görsel olduğunu bildiğim için, en ideal durumu gözünde canlandırmasını sonrada istediği gibi resmetmesini istedim. Seansın devamında Yasemin kendini  ana okulunda faaliyet yapan küçük kuzeni gibi hissettiğini söyledi. Artık masada rengarenk bir Yasemin kartonu duruyordu. Elmalar, portakallar, domates ve enginarlar sağlıklı beslenmeyi temsil ediyordu, kocaman seyahat bavulu bol bol seyahat anlamına geliyordu. Bavulun yanındaki tütsüler Hindistan’ı hatırlatmak için ordaydı. Kartonun sol üst köşesinde kişisel gelişim bölümünde küçük bir kütüphane vardı bu yıl Yasemin tarafından okunmayı bekleyen kitaplar için ayrılmış. Meşhur gülen ve ağlayan surat maskeleri 2012 yılında sık sık tiyatroya gidileceğini söylüyordu. İşinde kendisini daha iyi ifade etmek istiyordu, bir hoparlör ile bunu kendisine hatırlatmayı seçti Yasemin. Sevgilisi ile evlenmek ve çocuk konusunu bu yıl artık netleştirmesi şart olmuştu, bugün tam 37 yaşına basıyordu. Kariyer de yaparım, çocuk da diyebilmek için önünde çok da uzun yıllar yoktu.

“Gerekli ancak yeterli değil”

2012’deki seçimlerimiz üzerinde çalışırken koçluğun sihri bu noktada etki göstermeye başlıyor. Cümle içince kullanmayı çok sevdiğim “gerekli ancak yeterli değil” işte tam noktada iyi çalışıyor. Neler istediğimizi belirlemek, hatta onları spesifik, ölçülebilir ve zaman tanımlı hedef cümlelerine dönüştürmek kuşkusuz gerekli bir başlangıç adımı, ancak bitiş çizgisine nefesinin yetmeyeceği de tecrübe ile sabit. Yasemin’in bu aşamada tam da ihtiyacı olan değerlerle dokunan bir planlama süreci. İşte bir kaç planlamaya yönelik koçluk sorusu:

-Tam olarak istediğinizi nasıl ifade edersiniz?

-Bu isteğinize ulaştığınızı nereden anlayacaksınız?

-Bu isteğiniz yaşamınızın diğer alanlarını nasıl etkileyecektir?

-Bunu gerçekleştiren Sizi kim olarak tanımlarsınız?

-Bu isteğinizin gerçekleşmesinin Sizin için değeri nedir?

-Bu isteğinizi gerçekleştirmek için hangi becerilere ihtiyaç duyuyorsunuz?

-Bu isteğinizi gerçekleştirmek için hangi kaynaklara ihtiyaç duyuyorsunuz?

-Bu isteğinizi gerçekleştirmek için neler yapıyorsunuz?

-Bu isteğinizi gerçekleştirmek için daha farklı neler yapıyorsunuz?

-Bu isteğinizi gerçekleştirmek konusunda motivasyonunuzu nasıl değerlendirisiniz?

-Bu isteğinizi gerçekleştirmek için atacağınız ilk eylem adımı ne olurdu?

-Bu konuda kararlılığınızı artırmak için neye ihtiyacınız var?

Yasemin bu görüşmede sağlıklı beslenme konusunu konuşmak istedi. Yeni yılda daha bilinçli ve sağlıklı beslenen, hatta çevresine bu konuda yardımcı olan bir Yasemin olmak istiyordu. Koçluk görüşmesi ile kendisi için belirlediği eylem adımları arasında sağlıklı beslenmeyi keyifli hale dönüştürecek ipuçları vardı. Bu konuya ilgi duyan arkadaşlarını davet edeceği bir e-grup ile işe başlayacaktı. Devamında sanal buluşmaları keyifli “gerçek” buluşmalara taşıyacaktı.  Yasemin kendi motivasyonunu koruyabilmek için paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu bu görüşmede keşfetti. Bir diğer değerli çıktı ise yapmak istediklerini çevresiyle paylaşmanın kendisine yüklediği sorumluluk olmuştu. Bu sorumluluğun kendisini besleyeceğini farketmesi görüşmenin değerli anlarından biriydi.

2012’den istediklerinizi boya kalemlerinizle birlikte keşfetmek ve planlamak ister misiniz?

Kaynak önerisi: Henüz aktif olarak kullanmaya başlamadım, ancak motivasyon ağı olarak kendini konumlandıran bir sitenin adresini paylaşmak istedim.- moteevate.com

Bir de planlama animasyonu:-)

Mine Kobal Ok

Ocak 7, 2012 at 1:59 pm Yorum bırakın

İlk Yazı

Yeni bir blog ile yeni bir merhaba:-)

Bu blog’u Coaching House olarak hikayelerimizi, ikinci kez okumak isteyeceğimiz sevdiğimiz yazıları ve herkes izlesin diyeceğimiz videoları paylaşmak için yazıyoruz.

Can ve ben çok şanslı olduğumuzu biliyoruz. Sevdiğimiz bir işi yapıyoruz, işimizi hakkıyla yapabilmek için sürekli okuyoruz, yazıyoruz, öğreniyoruz ve paylaşıyoruz. Aynı keyfi aldığımız müşterilerimizle birlikte çalışıyoruz, farkındalıkla sürekli gelişiyoruz ve değişiyoruz. Yolculuğumuzu yazmak bize daha da farkındalıkla gelişim ve değişim sürecini yaşama fırsatı verirken, paylaşmanın tadını da çıkaracağımızı biliyoruz.

Nelerden bahsedeceğiz?

Burada öncelikle koçluk hikayeleri yer alacak (müşteri gizliliğine bağlı kalarak tabii ki) Farklı müşteri tarzlarını, farklı koçluk konularını ve yol hikayelerini paylaşacağız.

Yine koçluk bakış açısıyla temellenen hafta sonu yazıları da olacak burada. Sevdiğimiz bir film ya da kitap    sonrası üzerinde düşünmek için bir kaç soru soracağız, hem kendimize hem de Size. Sizin yorumlarınız ile   tüm içeriğin daha da zenginleşeceğine inanıyoruz. Yeni medyanın çok yönlü iletişiminin tadını çıkarmaya hazırırz:-)

Son olarak sürpriz yazılar hikayeler de yer alabilir.

Hepimiz için keyifli bir yolculuk olsun

Sevgilerimizle,

Coaching House

Ocak 6, 2012 at 11:32 am Yorum bırakın


Yeni gönderimlerden haberdar olmak için e-posta adresiniz

Diğer 86 aboneye katılın